Salı, Mart 31, 2009

Hasta etti beni seçimler, gerçekten... Sinirlerim yıprandı, yasa girdim, umutsuzluğa gömüldüm, bitap düştüm. Güzel ülkem batıyor, şanlı milletim uyuyor. Atam'ınsa kemikleri sızım sızım sızlıyor. "Türk milleti zekidiir!" diyen sesi kulaklarımda çınlıyor ve ben ilk kez onun yanıldığından şüphe ediyorum...

Cuma, Mart 27, 2009

Bilgisayarın başından gecenin 3'ünde kalkıp, sabahın 7'sinde geri oturunca; derhal maillerini kontrol etme işine sarılmanın pek de bir anlamı kalmıyor. Outlook dönüp bir tokat atsa ve "geri zekalı millet uyuyor, sana bu 4 saatte kim mail atacak?" deyiverse, oturacak gibi geliyor.
rakısı gelmek,
yazı gelmek,
alıp sevgiliyi koynuna yatası gelmek...

Perşembe, Mart 26, 2009

of tam da şu anda, hem de acaip bir şekilde, eski şirketime karşı bir özlemle yanıp tutuşmuş bulunuyorum. eski fotoğraflara rastlamış olmak, eski dostları bir bir anmak etkili olmuş olabilir, ama umurumda değil...
Sıkı okuyucular fark etmiştir, verdiğim ders bugün yani perşembeleri. Ve bugün yordu beni çocuklar. Her zamankinin aksine, bunalttılar, neşemi, enerjimi yiyip bitirdiler. Bak başım ağrıyor. Ağzımda bir garip tat, çalışasım da gelmiyor. Sinirlendim, ama sinirimi hiç birinden çıkartmak istemedim, gerçi sivri dilimle dokundum bir iki tanesine. Ama işte aldığım onca negatif enerjiyi, bir yere püskürtemeyince, tükendim. Çöktüm, yıprandım. Bufff! Neyse, işte öyle...

Çarşamba, Mart 25, 2009

Anneannemden haber geldi;
Damat iyi çocukmuş,
mutlu olacakmışız.
Düğünümüz de güzel geçecekmiş :)
Ondan gelecek böyle bir haberi yıllardır bekliyorum desem...

Salı, Mart 24, 2009

anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az...
Rüya gördüm dün akşam üzeri daldığım uykuda; ben, nişanlım ve kankam Aslı aynı otel odasında kalıyorduk, kapı çalıyordu, ben delikten kim olduğuna bakıyordum; Özcan Deniz gelmiş, içeri girmek için çırpınıyordu...

Pazartesi, Mart 23, 2009

Kendimi sarmısaklayıp da rafa mı kaldırsam? Yoksa sarmısağa bulanmasam da saklanmaya gerek mi duymasam? Napsam ben? Yeterlik sınavına çalışmasam da kalsam mı? Çalışıp doktor mu olsam? Büyüyünce aile fertlerini tedavi ederim hem. Erkekler evlenmek için kuyruğa girer, beni reddedenler de "beni ne doktorlar istedi de varmadım" diyebilirler. Çalışmayıp geçme ihtimalimi sevsem ve çalışıp kalma fikrinden nefret etsem. Tez konusu bulsam bir de kendime, sonra da onu didik didik didiklesem...
Tüm iş saatlerimi bilgisayar başında geçirdiğimden, haftasonu parmağımı vurmak istemiyorum klavyeye. Bu yüzden de Pazartesi'nin ilk saatleri zaten sırf haftasonu sanal ortamda olanları yakalama çabasıyla geçiyor. Al sana 10.30 oldu...

Cuma, Mart 20, 2009

Kötü olan şu ki, yetiştirmem gereken dünyalar kadar iş olmasından dolayı, Cuma 'nın gelişine sevinemiyor, aksine "aman tanrım bu hafta da bitti, geriye çok daha az zamanım kaldı" şeklinde düşünerek üzülüyorum.

Şu fani dünyanın, hem aptal düzenine, hem de 5+2=7 sistematiğine ayak uydurmuş olup da Cuma'nın geldiğine sevinemeyeceksem niye yaşıyorum ki...

Perşembe, Mart 19, 2009

pantalonum küçülmüş! ya da bu pozisyon (sandalyede insan gibi oturma pozisyonu) için uygun bir kıyafet seçememişim. sanırım çıkarıp donla gezeceğim veya makasla bastıran yerleri boydan boya açacağım. o küçülüyorsa, biz de büyütmeyi biliriz. ne? yo hayır, yıkama, temizleme, çekme olayı yok. (...) tamam be ben büyümüşüm! oldu oldu demek 30 yaşındakine "büyüme" değil şişmanlama deniyor ha. çok biliyorsunuz siz. bok!

Çarşamba, Mart 18, 2009

sabahki macerama istinaden "kendi çapımda";

MAKYAJIN ALTIN KURALLARI:
1) şayet makyaj yaptıysanız, daha fazla yiyip içmeyiniz.
2) illa yiyip içecekseniz, hanım efendi olunuz, küçük lokmalar ve küçük yudumlar alınız.
3) herhangi bir şekilde yüzünüze bulaşacak birşey tüketmekten kaçınınız. Örn: koca bir bardak portakal suyunu kafanıza dikmek, ağzının kenarı ve burnunuzun ucunun sararmasına sebep olacaktır.
4) şayet böyle bir halt yerseniz, sakın ola ki bir ıslak mendil bulup, ağzınızı burnunuzu şööyle bir güzelce silivereyim demeyiniz.
5) korumayı beceremiyorsanız, makyaj yapmayınız.

Salı, Mart 17, 2009

Ağzımın sağında, alınan dişimin boşluğunda, bir yer acaip acıyor. Sol tarafım da geçen bahsettiğim üzere, son kalan 20'lik dişim yüzünden sızlıyor. Yemekleri ön dişlerimle yemek gibi bir zırvalık yapma durumundayım. Bu halimden hiç memnun değilim, bir kere yemek yeme zevkimi öldürüyor. Ayrıca acı çekiyorum... Dişçim de sağ olsun, yurt dışında 2 haftadır, gelmesine de 1 hafta var. Gelince beni sağlı sollu bir hırpalayacak sanırım :(
Okuldaydım gece. Çok olmuş kalmayalı. Ama kalmak yetmiyor, burada geçirdiğim vakti daha verimli hale getirmeliyim. Neyse yavaş yavaş konsantre oluyorum galiba. Doktora yeterlik belası var da başımda...
Yüzyıllardır aşık gibiyim,
Daha evvel hiç aşık olmamış gibiyim.

Pazartesi, Mart 16, 2009

Tarihte Bugün :)
http://kendicapimda.blogspot.com/2008/03/yine-yeniden-kimbilir-belki-de-son-kez.html
Geçen sene bugün ne yazdım bloguma acaba deyip baktım. Kısa ve öz... En sevdiğim girdilerden biri. Tek, içten bir cümle. Güzel bir yanıt. Anlamlı bir fotoğraf...
Bir acılı lahmacun yemişim ki aboov, dakikalar geçti hala yanıyorum. 2 bardak ayran içtim. Olsa bir tane daha içerim... Lahmacun güzeldi ya da çok açtım bana öyle geldi. Bir diğer durum da benim aşırı acıdan uyuşmuş ve lezzetle ilgili farkındalığımı yitirmiş olmam olabilir. Bir de çay aldım ki şimdi, değmeyin keyfime...
1) bot giymekten nefret ediyorum, yerler bu kadar pis olmasa çıkarıp çorapla gezerim. ayağım sıkılıyor. bütün kışı spor ayakkabılarla geçirdim, bu kadar kar var diye 2 gündür botlayım. böö...
2) saçımı uzattığımda ne olacağını sanıyordunuz ki, fön çektireceğimi mi? yeterince uzadı ve ben iki yandan topladım.
3) amelie'yi koydum masaüstü arka planı olarak, hınzır hınzır bakıp sırıtıyor.
4) ev düzmek zor iş, seramik, parke, mutfak, banyo, dolap, koltuk, masa, cart curt, koş koş koş koş, bak bak bak, beğen beğen, onun da beğendiğini bul, kazık yeme ve AL! "Al"a gelemedik daha, du bakalım...

Cuma, Mart 13, 2009

"üzerimden inek kalktı" der annem bazı durumlarda. hani şu yüreğini sıkıştıran mesele sona erdiğinde, kendini kuş gibi hafif hissettiğinde, düğüm çözülüverdiğinde... inek kalktı işte benim de üzerimden... hem de hop dedi kalktı, tek bir hamlemle. boşuna oturmasına izin veriyormuşum haftalardır göğüs kafesimin üzerinde.
sabahın kör saatinden itibaren öğle yemeğini beklemeye başlıyorum. hayır kahvaltıda ediyorum, etmesem anlayacağım. sanırım sıkıntıdan oluyor, açlıktan falan değil de...

Perşembe, Mart 12, 2009

Bugün topluma hizmet uygulamaları dersim vardı yine. Beni gerçekten çok heyecanlandırıyor. Çocuklar dersten çıkmadan damlıyorum koridora, tenefüslerinde de ortalarda oluyorum ki isteyenler gelip benle projelerini paylaşabilsinler diye. Dersi de bir türlü bitirmek istemiyorum. Epeydir motivasyonum bu kadar yükselmemişti ve ne zamandır bir şeyle bu kadar isteyerek uğraşmamıştım. Bütün öğrencilerin isimlerini çoktan ezberledim, kim hangi kurumla hangi projeyi yapıyor biliyorum. Enerjim çok yüksek, ki bunu çocuklar da hissediyor. Projeler gittikçe güzelleşiyor ve daha da iyileşeceğine eminim. Üstelik artık kendilerini 2 saat zorunlu devamın dışına çekmeye başladılar, fazla fazla gidip, koşturuyorlar. Sanırım onlar da heyecanlandılar... Huhuuu :) :)
ağzımda bir tek 20 yaş dişi kaldı, şimdi de o ağrımaya başladı iyi mi!

Salı, Mart 10, 2009

fazla tez konusu olan vaar mııı?
tez konusu arıyoruum!
fazla tez konusu olan vaar mıı?
danışmanım yolladı, varsa fazla, bi tezlik konu alabilir miyim?
size zahmet...
Devamlı koşturma halindeyim... Sürekli acelesi olmaz ki insanın; durakladığı her dakika bir şeyler kaçırıyorum endişesine kapılmaz; geçen her günün sonunda bugün yapmam gereken işlerin yüzde kaçı yetişmedi, yarına kaldı diye hesaba kitaba gömülmez ki... En büyük gereksinimi zaman gibi... Hani buluverse Alaaddin'in lambasını, 3-5 dakika dileyecek sanki... Yoksa -telaş- doktor tavsiyesi mi? Oysa kendine bile yetişemediğini hissetmek ağır bir duygu değil mi? Bilmem -huzur- koşarak yakalanabilecek bir şey mi?

Pazartesi, Mart 09, 2009

dün pencereyi tıklatıp kaçan bahar mıydı? gelse ya artık...

Cuma, Mart 06, 2009

İnanması güç

İnanması güç ama, en çok master tezimle boğuştuğum, fazlasıyla yorulup strese girdiğim, 2007 yazını özlüyorum, Beytepe'de kaldığım günlerde. Hani Turgay'la gider kötü bir yemek yerdik saat 6 gibi, hava aydınlık olurdu, ağır adımlarla turlardık Beytepe'yi. Beytepe boş, Beytepe sessiz, sakin olurdu. Biz çok gülerdik... Sonra gelir, herkesin çoktan terk ettiği bölüme, yiyip içip eğlenerek, çalışırdık 3'e, 4'e kadar. Biraz uyuyup 7'de iş başı yapardık. Hayret ama enerji dolu uyanırdım. (...) İnanması güç ama en çok 2007 yazını özlüyorum...

Çarşamba, Mart 04, 2009

yaz geçti, dönem arası geçti, masamın üzerinde aylardır birike birike ve kenara itile itile, oluşmuş yığını, çok daha az meşgul olduğum yaz aylarından ya da tatil günlerimden birinde değil, bugün topladım. tam da bir makale yetiştirmem gereken bugünde! 10 aydır bekliyor o yığın, ama illa ki bugün toplanmalıydı ya, ondan! yapılacaklar listemde 594. maddeydi halbuki, ona gelene kadar çok daha öncelikli işlerim var. neyse, napalım, aradan çıkmış oldu. içinde de yok yoktu. fotoğraflar, cd'ler, broşürler, makaleler, bankadan gelen mektuplar, ders notları, çoktan unutulmuş "unutma" listeleri, organize edilip kaldırılana kadar müruru zamana uğramış belgeler...
bir ders veriyorum bu dönem, topluma hizmet uygulamaları diye. ilk defa bir dersin bu derece sorumluluğunu almanın verdiği bir heyecan da vardır belki ama, esas sebebin bu olduğunu düşünmüyorum. mesele dersin içeriği, amacı. topluma hizmet projeleri yapıyorlar, bazısı kimsesiz çocuklarla, bazısı lösemili çocuklarla vs vs çalışıyor, kuruluşlara gidip geliyor, etkinlikler planlıyor, bu etkinlikler için kaynak yaratmaya çalışıyorlar. öylesine heyecan veriyor ki bu ders bana, komik olacak ama ders gününü iple çekiyorum. arada çocuklar yaptıklarını, planladıklarını paylaşmak için kendiliklerinden yanıma uğruyor, acaip hoşuma gidiyor.

hemen bir yansıtıcı düşünme ile kendime dönüyor ve nelerden hoşlandığımı yeniden gözden geçiriyorum:
1) topluma hizmet
2) öğrencilerle ilgilenmek (öğrenme süreçlerinde hocalık değil, arkadaşlık etmek, rehber olmak)
3) öğretimi tasarlamak (bu ders kapsamında oldukça iyi yaptığımı ve umutsuz vaka gibi görünen sınıfı derse çektiğimi düşünüyorum)
4) yardımcı değil, lider olmak (derse asistanlık yapmak değil, dersi yürütmek, kendi kararlarimi verebilmek)

bu şartlar altında, iş anlamında doğru yerde gibi görünüyorum, öğretimi daha iyi tasarlamak için başka başka örnekler incelemek, yeni yeni şeyler öğrenmek de hoşuma gidebilir, ama bunun bunaltıcı ve yarışır şekilde bi araştırma süreci olmaması gerekiyor. zaten istediğim ve ilgilendiğim için bir şeyleri araştırmalı, öğrenmeliyim. aman da makale yayınlayım 3-5 puan toplayayım bla bla. püff olmasa ya bu mevzular. yok bu yansıtıcı düşünme seansınımın ardından kesin karar verdim, akademik dünyanın kuralları yeniden yazılmalı, kriterler yeniden konulmalı, bilim böyle ilerlemez...

Salı, Mart 03, 2009

makale yazmak mı, yoksa onu yollayacağın derginin formatına sokmak mı daha zor bilmiyorum. ha bir de şu kaynakça meselesi var, ağzına mıçtığımın APA'sına uyduracaksın. 5000 tane -if clause- var. efendim, kitaptan aldıysan, şçyle, ama kitabın editörü varsa böyle, 5 arkadaş yazdıysa böyle, 6'ysa böyle, kaynağın İngilizce'yse başka, Türkçe'yse başka, daha kötüsü hiç bir duruma sokamadığın bişiler de var. eeeh!!! bi çalışmayı 3 ayda yapıp, 6 ayda forma sokuyosun. çok aptalca. vakit kaybı. ha benim çalışmalarım olmadan bilimin bir yanı eksik kalır, dünya ilerleyemez gibi bi iddiam yok ama yani bu bi tek benim derdim değil ki tüm araştırmacıların belası olsa gerek.

Pazartesi, Mart 02, 2009

dişimi çektirdim, eskisinden daha az ağrıdığından emin değilim, en azından şimdilik... dikişler dilimin ucuna geliyor arada bir, sanırım kanım bir türlü durmadğı için gecenin bir yarısı olmam gereken kan durdurucu iğneler boğazımın bir kısmını kapattı ve yutkunmakta zorluk çekiyorum. ağrı kulağıma, oradan da kafamın sağına yayılıyor. neyseki kanama durdu... bir de ateşim var azıcık, iltihaba delaletse yandım :(