Pazartesi, Nisan 09, 2007

ölüm yasamın icinde dedi gecen hocalarimizdan biri, bu kadar yadirgamamamız gerektigini soyledi... ölüm uzerine sohbet ediyorduk. bir iki gun gecmeden ustunden meryem'in dedesi vefat etti. lafla peynir gemisi yurumez ya, yasamin icinde mi disinda mi sallamiyor, uzuluyor insan. meryem de cok uzuldu haliyle. meryem uzuldu, ben uzuldum... meryem agladi, ben agladim...

düsünüyorum da, acaba bize öğrettiler mi ölüme üzülmemiz gerektigini. ilk ölüm haberini aldigim güne döndüm sorgulamak icin. sanirim 6-7 yasindaydim. bi telefon geldi, kargasa oldu, kosede bi sandalyeye ilistim, ayak altinda dolanmamam gerektigini anlamistim. büyük amca öldü dediler. hissetmedim bisey. ama herkes o kadar üzgündü ki, üzülmem gerektigini anladim. agliyorlardı, ben de bakip bir iki damla gozyasi akittim. 9 yasinda annanemi kaybettim, onun öldügünü annemden ögrendim. yine bilemedim ne tepki verecegimi, ne diyecegimi, sadece bi süre onu görememe fikri tuhaf geldi, onun evine giderken, hep annaneme gidiyorum dedim, belki 3, belki 5 yil... annemi aglarken gordukce uzuldum, mezarliga ziyarete gittigimde uzuldum, ona uzulenleri gordukce uzuldum. yas olmus 25, artik hic tanimadigim insanlarin ölümü bile üzüyor beni. ölenlerin ailelerini düsünüyorum. onlara üzülenleri düsünüyorum. evlerin bürünecegi o yas havasına üzülüyorum...

ölüme üzülmeyi ögrenmek iyi mi, kötü mü bilemedim. acılara bogulmalı mı insan, yoksa bir perde indirip gözlerine, görmemezlikten gelmeyi öğrenmeli mi? duyarsızlık mı olur bu? yoksa basitce sagligini korumak. 3 günlük ömrü en iyi sekilde degerlendirmek mi?

Hiç yorum yok: