Çarşamba, Mayıs 30, 2007

Ya sevdiğin, seni sevmiyor değil de, sevmeyi bilmiyorsa? İnsanları hayatına almak yerine, ince bir iple kenarına tutturuyorsa… Sen tıpkı kalbinin her köşesine onu işlediğin gibi, hayatının her köşesine de işlemeye çalışırken, biraz olsun tartmayarak yaptıklarını, bencillik yaptığının farkına bile varamıyorsa. Ağzından çıkan her bir kelimenin üzerindeki alevi göz ardı edip; sen onun kalbini kırmamak için, sicim gibi akan göz yaşlarına rağmen susarken, o durmadan oklarını fırlatmaya devam edebiliyorsa. Dökülen gözyaşlarını, kanayan yüreğini, seni bekleyen uykusuz geceyi önemsemeden yatıp uyuyabiliyor, daha kötüsü bunu normal buluyorsa? Her şeye rağmen aradığında karşılık bile alamıyorsan?

Aynı hayalleri paylaşmadığınızda senin, kendine uzaklığına rağmen onun hayallerini benimsemenin ne büyük bir vazgeçiş, ne büyük bir fedakarlık ya da ne büyük bir şans olduğunu göremeyip bunu önemsemiyor, hala “biz” yerine “ben”e göre çekiyorsa fiillerini. Dahil hissetmene izin vermiyorsa, “onun kendine göre planları”, “onun hayatıysa” söz konusu olanlar… Sen bunlar yüzünden hem kendi hayallerinden vazgeçmiş, hem onunkilerin içine girememişsen; piç gibi ortada kalmış hareket edemezken, biraz huysuzlandığında; kendi stresli, huysuz aylarında nasıl alttan alındığını unutarak üste çıkıyorsa. Senin sadece bugüne değil, gelecekte yapabileceklerini düşünerek yarın için de kalbin acıyorsa… Sonra yarınınızdan endişe duymaya başlıyor ve daha sonra bu endişenin ondan vazgeçişe döneceğinden korkarak endişelenecek başka şeyler buluyorsan, böylece bir kısır döngüye kısılıp kalıyor, huzuru bulamıyorsan…

Bir bütün olmaksa tek derdin, geri kalan her şeyi bırakabiliyor, ama diğer yarını bırakamıyorsan. Her yerde aramış, sonunda bulduğuna inanmışsan, sana göre oysa; hayatı beraber yaşamaktan ziyade, onsuz geçiremeyeceğine inandığın yarın, ama bir türlü ona göre çeyrek mi, alelade bir yarım mı olduğunu anlayamıyorsan. Ne yapabilirsin ki? Ümitlerin cebinde, bir gün sevmeyi öğrenebileceği, sevdiğinde gösterebileceği inancıyla oturup o kaldırım taşının kenarına bekle gelmesini…
"Hayatın en hüzünlü anı;
mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek
olmadığını anladığın andır"

Salı, Mayıs 29, 2007

corapla sandalet giymenin güzelligini kesfetmiş bulunmaktayim. hep bir agizdan "nee!" dediginizi duyar gibiyim, tamam ben de o görüntüden hazzetmezdim, anlam da veremezdim, ama ilk defa denedim, müthismiş:) akıllı olanlarınız, peki ne oldu da 25 yaşında denedin bunu diye soruyordur, anlatayım... hani başımın belası bi tez var yakın zamanda bitirmem gereken, işte ona kasıyorum. bu sebeple dün aksam 7ye kadar bölümde çalışıp, sonra evde misafirleri agırlayıp, gece bölümde kalmak üzere geri geldim. tabii tek degil Turgay'la. geldik diyelim... dün sandalet giymiştim ve ayaklarım biraz üşümüştü, o yüzden eve gidince çorap aldım yanıma, ayakkabılarımı da alayım da yarın ayakkabılarımı giyerim dedim. Ancak elimdeki bi sürü eşyanın (yastık, battaniye, börek, çörek, meyve, kıyafetler vs.) sebebiyle ayakkabıları unutmuşum. Bir uyandım hava soğuk, kapalı, naparsın çorapları çeker üstüne sandaletleri giyersin. anaa nası rahat oluyomuş, nası güzel bi duyguymuş. bi kere sandalet bi süre sonra bantların oralardan biraz oturur ayağa, oysa çorap olunca o dert kalkıyo ortadan. ayrica bi spor ayakkabı giysem, ayagim yanacak, sonucta mayıs ayı. hem ferah, hem sıcak, hem yumuşak oluyo anlıycağınız. üstelik çorap da sandalet de koyu renk oldugundan, üstüne de kot düştüğünden pek anlaşılmıyodu çoraplı sandaletlerim. gerçi ben gördüğüm herkese, "bakın ben Hans oldum" konu başlığıyla sandaletlerimi gösterip, sandalet-çorap ikilisinin faydalarını anlatmak suretiyle fark ettirdim :D sizlere de tavsiye ederim:)
Kafam karışık demiştim ya, bu karikatürle durumumu daha iyi anlayacağınıza inandım :)

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Pazartesi bugun ve sendromdayım, ancak pazartesi sendromu değil, cok daha fazlası, iş sendromu, tez sendromu, hayat, gelecek sendromu... kafam karışık bugünlerde, pek keyfim yok. sanırım bir yol ayrımına varmak üzereyim ve ne yapacağımı bilmiyorum. huzursuzluğum daha çok bundan kaynaklanıyor. aslında tam olarak yol ayrımı denemez. çünkü genelde gitmem gereken yollar açılır önüme, ben uğraşmam, alternatif bi yol yoksa da kendime bi yol aramam zaten, yürürüm patikadan dümdüz. ama şimdi bahsettiğim yol ayrımını biraz ben yaratıyorum sanki, şurda uzakta bi yol var, ona mı gitsem, bir de böyle bir yol olabilir oraya mı sapsam diye... neyse çıkar kokusu yakında... hayırlısı diyelim:)

Cuma, Mayıs 25, 2007


ogretmenim canım benim, canim benim... gunlerden cuma, saat 7'yi gecmis, ben hala okuldayim. ama yalniz degilim:) mukaddes hocam var yanimda. cok seviyorum kendisini. canim ayran istiyodu aksam ustunden beri, ama gidip almaya üseniyodum. demin bi ses duydum, bana sesleniyo, zaten karsi kapı komsum kendisi. ayran verdi bana, biraz da pofuduk ekmek, bazlama gibi bişi. daha evvel cok sevdigimi soylemistim de... bu arada kendisi benim Baku'den oda arkadasim. hani baku'de konferansa gitmistim ya. bu aralar biraz gerginim, doya doya anlatamadim da baku'yu. neyse onu bi baska yaziya sakliyorum. simdi sadece mukaddes hoca'dan bahsetmek istedim.

Perşembe, Mayıs 24, 2007

hani gözetmenlikle ilgili bi hipotezim vardı. en iyi gözetmen, en iyi kopyacıdan olur diye. finallerle dolu bugünlerde hipotezime bir ekleme yapmam gerektiğini fark ettim. gözetmen tanımadıklarının sınavına girmeli. 2. sınıflara girdiğimde fırtınalar estiren ben, 3'lere girdim mi yumuşuyorum. Çünkü 3'ler benim öğrencilerim ve hepsini ayrı ayrı tanıyıp, seviyorum... eger gozetmen kopya cekilmesin diye varsa, sınavlara baska bölümlerin asistanlarını yollamalılar:)

Pazartesi, Mayıs 21, 2007

hatalar insanlar içindir...
affetmesini bilmeyenler, umarım bir gün koca koca hatalarının içinde boğulur, sığınacak tek kapı bulamazlar, dost bildikleri, aile dedikleri, sevgilerini, emeklerini verdikleri sırtlarından bıçaklarlar...

Perşembe, Mayıs 10, 2007

turgay bakü'de :( gerci ben de yanına gidecegim. ama iste ayri düstük bi sure... bi egitim sempozyumu icin... ilk uluslararasi bildirimi sunucam da:) neyse turgaya siir yazdim:D paylasmak istiyorum...

turgaysız bölüm,
tuzsuz yemege,
turgaysız yemekhane,
bir hiçe benzer.

turgay yokken,
senlik önemsiz,
dolaptaki sarap,
sahipsiz kalır.

kaybeder gece mesaisi anlamını.
tez yazılmaz,
bölüm çekilmez,
dert paylaşılmaz olur.

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Bahar yere göğe değil, yüreğe düşerse anlam kazanır. Zaten ancak kalp ısınınca, gülümseme dudaklara yakışır. Oysa yaralı yürekler, hep sonbaharda kalır, yaprakların döküldüğü, koyu renkli, güneş geçirmez bulutların gökyüzünü kapladığı, tanrının bile ağladığı mevsimde... Bulutlara eşlik eder gözler, nemli olur sürekli, yaşlar damlayıverir, beklenmeyen yağmur gibi... Koca bir yumru yerleşir boğaza, yutkunmayı zor kılan, düğüm düğüm olur yürek, bir türlü çözülemeyen. geri kalan her şey yitirir anlamını, akıl kalpten başka bir şeye çalışmaz. kalp ise bazen duracakmış gibi yavaşlar, bazen deli gibi hızlı çarpar, bulamaz arasını, kendini şaşar. bir beklenti sarar bedeni, bahar beklentisi, çiçeklerin açtığını, kelebeklerin uçtuğunu fark edebilme isteği... derdin dermanı içinde saklıdır ya, doktoru tam yanıbaşındadır, gelmezse umutsuz vaka, gelirse bir nezledir, ayakta atlatılır...

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

turgay'dan inciler:)
şimdi bizim cocuklar yıllıga hocalar hakkında, adaya düşse alacakları 3 şeyi yazıyolar, turgay'a sordum sence ben ne alırdım, öğrenciler ne yazabilirler diye... cevabı şöyle oldu:
1) A planı
2) B planı
3) C planı

benim plan program hastası olmamdan biraz şikayetiçi de :) her tür plan program meselesinin sorumlulugunu bana vermiş durumda. o işler benden soruluyomuş, gönlümce hareket edebileyim diye, böyle bi özgürlük vermiş bana :D

Pazar, Mayıs 06, 2007

durmadan telefonla konuşmamdan ve bunun hep böyle olmasından sıkılan turgay'ın yorumu:
"şu hayatta olmayı isteyeceğim son şeylerden biri de senin telefonun"
hehehhee :D

Cuma, Mayıs 04, 2007

bir arkadaşım sağolsun, pinhani diye bir grubu keşfetmemi sağladı. "hafta sonu" die bi şarkıları varmış, sözlerine bittim, benzetmeler süper... işte en sevdiğim kısımları:

Cuma günleri valiz hazırlamak gibi.
Cuma günleri seninle ilkbahar gibi.
Ellerini alıp dokunmamak gibi.
Gözlerini görüpte bakmamak gibi.

Pazar günleri pazartesi alır beni.
Pazar günleri elimdeki balık gibi.
Gözlerini görürken ağlamak gibi.
Kıymetini giderken anlamak gibi.

Perşembe, Mayıs 03, 2007

geçen bi düştüm, yara bere içindeyim, şimdi canım yandı da, bi paylaşayım blogda dedim. hani bu aralar üst üste geliyo ya. yine şaka gibi bi gündü, dedem (annemin babası) ameliyat sonrası tekrar acile kaldırılmış, yeni bi operasyona alınmıştı. okuldan çıktım dedeme gitmeyi planlıyodum, önce eve gidip, ordan geçmeye karar verdim, eve girdim, bi bardak çay içcem, ama o da ne, telefon çaldı, babannem (babamın annesi oluyo, hani iki hastayı karı koca sanmayın) fenalaşmıştı, ambulans geliyordu, koşup evlerine gitmem gerekiyordu. neyse çıktım haldır haldır gittim. babanne düzeldikten sonra, yani yaklaşık olarak gece 10 gibi, çıkıp dedeme gittim. 12'ye doğru da ordan çıktım.

bu arada aynı ülkede 2-3 yıldan fazla durmayı başaramayan, dünya vatandaşı dostlarımdan biri olan Gözde, 2 yıllığına iş bulmuş, fizana gitme kararı almış, istanbul'dan ankara'ya vedaya gelmiş. güya akşam ona söz vermişim, ama hastalardan başımı alamıyorum ki. neyseki, hatun genç, overall'a gidelim demiş, yani saat 12den sonra buluşmak mümkün :)

neyse gittim overall'a ama duygusal ve fiziksel olarak yorgunum, cok kalmadım, millet eglenmeye devam ederken çıktım. araba taa kuzgun sokakta. başladım arabaya koşmaya (niye koşuyosun demeyin, ben severim böyle kısa mesafede, ulaşım amaçlı koşmayı, bölümden koşarak çıkıyorum her gün, hocalardan biri, sırf bu yüzden yangın görevlendirmesinde "haberci" olarak yazmış beni, "bu hep koşuyo" diyerek:)) , neyse derken önüme bi bahçe duvarı çıktı, atladım üstünden (adam olup etrafından dolansana da demeyin, atlamayı da severim:)) ama duvardan indiğimde ayağıma denk gelecek şekilde bi demir varmış, takıldım, sendeledim, aslında toparlayabilirdim ama öbür ayağımda bir beton yükseltiye takıldı. şimdi canlandırın bakalım gözünüzde. evet bi insan evladı olarak 2 ayağım var ve bahsettigim anda ikisi de yerden kesilmiş durumda. yine bir insan evladı olarak uzun mesafe uçamıyorum. havalanmayı başardım da, iniş biraz sert oldu. tabii süründüm bi süre, bu esnada eller ve dizler haşat oldu tabii. peki başka neremde kocaman bi çürük olabilir? hayır bilemediniz. çünkü belimde! söyle sag böbregimin hizasinda. peki o nasıl olur demeyin, ben varım karşınızda:) uçuşun hızıyla sürünürken, sağdaki beton demir karışımı şeye belimi çarparak durdum. o hızla giden, 60 kiloluk ağırlığı, belimde avuç içi kadar bi alanla durdurdum. şu an mosmor ve sırtımı sandalyeye bile yaslayamayacak kadar acıyo.

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

dun ve onceki gun, gece 1, 2'ye kadar bölümdeydik turgay'la... tezlerimizi yazıyoruz. yazmaya çalışıyoruz diyelim. 20 ayda 10 sayfa yazmışım, geriye taş çatlasın 1 ayım kalmış ve benim nerden baksan 100 sayfa yazmam gerek. düz mantıkla baktığımızda 1 ayda yarım sayfa yazabileceğim herkesçe hesaplanmıştır sanırım:) ama napıp ne edip, mucize yaratmalıyım... bu 3. gece, yarın da okuldayım. aklınız, gücünüz benle olsun :)

Salı, Mayıs 01, 2007


blogunuza reklam verin diye bi duyuru çıktı karşıma geçen. bi hevesledim, girip inceliyim dedim, kaç para geliyo ki acaba, akmasa damlar dedim kendimce. sordum, reklama 100 tıkta 1 dolar alacakmışım. bi sayfadaki reklama tıklanma oranı ise 100de 1 miş. bu ne demektir. sayfama 10000 kez girilince 1 dolar kazanıcam. günde ortalama 2 kişi girse, 10 000 girişi bulmam 5000 gün alır. bu da kabaca, hani bayramı seyranı çıkaralım desek, 15 yıla tekabül ediyo. yaniii ben bloguma reklam versem 15 yılda 1 dolar kazanıcam:) sonra vazgectim haliyle reklam almaktan, bu yazıyının altına hesap numaramı eklesem, okuyanlar acıyıp 3-5 yollar zaten... daha karlı olacagi kesin. neyse simdilik blogdan gelcek paraya kalmıs durumda diilim allaha sükür. vazgectim reklam sevdasından. haa ama reklamla ilgili bilgileri okurken bi sekilde sayfanın tepesine reklam gelmiş durumda :D nasi gidecek bilmiyorum, hayır bişi diil hesap numaramı fln da vermedim, tutun ki giriyo millet, bana gelmiyo para, kim kazanıyo belli diil. o aptal seyi kaldrimayi bilen varsa yardım etsin.