Çarşamba, Ocak 30, 2008

iyi film: Bana Söz Ver
yönetmen: Emir Kusturica
senaryo: Emir Kusturica

dudağında bir gülümseme ile sinemadan ayrılmak isteyenlere...
iyi grup: cıngar
dün nefes'e gittim, sırf cıngar'ı bi daha dinliyim diye, gecen zebra'da dinlemiş begenmistim ve o müzikten en az benim kadar zevk alacağını bildiğim canerim ve turgayımla beraber gideyim istedim bi daha dinlemeye. caner hastaymış, ama gonca'yı kandırdım ben de, hem biraz morali düzelir umuduyla... güzel bi geceydi. davul çalma isteğiyle doluyum deliler gibi. davulum olsa ya benim. ya da davul muj yapsam kendime, şöyle ufak bişi... goncaya telli bişi vercez, turgay da üflemeli aldı mı tamamız...

Perşembe, Ocak 24, 2008

2 kitap aldım geçenlerde, biri "Melek Yapıcı". Melek Yapıcı'nın önce adına, sonra (resimden belli olmayan) kabarık, ışıltılı kapağına vuruldum. Sonra arkasını okudum, neden olmasın dedim. 200. sayfadayım, hızlı hızlı gitti, ama nasıl toparlayacağı önemli, umarım başarır yazarımız.

Arka Kapaktan:
Geçmişi tarafından rehin alınan Doktor Victor Hoppe, yirmi yıl uzak kaldığı köyüne geri döner. Dar görüşlü köylüler, onun dönüşüne şüpheyle bakarlar. Köylüler, Doktor'un yanında getirdiği üçüzleri gördüklerinde, çocukları özürlü zannederler, Üçüzlerin, altı aylıkken üç dil konuşabilmeleri ise köylülerin, Doktor Hoppe'ya karşı şüphelerini daha da arttırır. Ancak her şey bununla bitmez. Kendisine ölümsüzlük kazandıracak bir karar alan Doktor Hoppe'da çözülemeyen bir gizem vardır. Bu kitap, din ve bilim, gerçek ve hayal, güç ve güçsüzlük, anlam ve anlamsızlık hakkında bir hikâye. Herkesin gerçeği arayacağı ama sonunda kendi gerçeğini bulup inanacağı bir roman... Unutmayın:"Bazen imkânsız görünen şey, sadece zordur,"

Diğer kitap "Albayım beni Nezahat ile evlendir". Bunun ne kapağı dikkatimi çekti ne adı. Arkasını okudum, işte bunda da oraya takıldım. Dikkat ettiyseniz garip bir şekilde yazara en son bakıyorum:) (sanırım bir kitapçıya girip yazara göre kitap aradığım bir kişi var: sezgin kaymaz! tavsiye ederim) Takıldım arka kapağa almaya karar verdim, yazarına bir bakayım dedim, ilhami algör çıkmasın mı, hani şu "fakat müzeyyen bu derin bir tutku" kitabına hasta olduğum, tarzını çok sevdim, kendi tarzıma yakın hissettim dediğim yazar. pek hoşuma gitti, kendimdeki bu tutarlılığı bu şekilde gözlerimin önüne sermem... gelelim bunun arka kapağına;

"Al bu elmayı Nezahat" diyebilirdim, "sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. İnce bıyıklı tek dişi altın olurum. Meftun olurum, meczup olurum. Uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. Nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. Susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. Dolmabahçe saat kulesiyle, Çırağan Sarayı ile konuşurum. Duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: 'Albayım beni Nezahat ile evlendir.' Sülüs yazarım, kufi yazarım, latin yazarım. Gotik yazamam. Yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. Yemeden içmeden kesilir, alık olurum. Adımı sorsan duymaz olurum. Kötü olurum, iyi olmam Nezahat. Ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. Bende sevdiklerince terk edilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. Al bu elmayı Nezahat. Yüzünde göz izi var."

Salı, Ocak 22, 2008

p ar çal ara b ölü
n müş k al b im;
baş köşede,
sevip yanıldığım.
sol üstte,
sevmesem yanılır mıyım,
diye bocaladığım.
arada derede,
sevdiğimi sandığım.
gerilerde bir yerde,
sevip uzak kaldığım,
sevmeye fırsat bulamadığım,
belki de anlamsız olan,
imkansız aşkım.
dopdolu kalbim,
bomboş içim.
kalabalıkta yalnızım...

Pazartesi, Ocak 21, 2008

Tenisçi dirseği oldum ben:) bu nası bi cümledir diyebilirsiniz, haklısınız ama napiim, daha ziyade tenisçilerde görüldüğü için, rahatsızlığın adı bu; "grip oldum" desem yadırgamayacaktınız.

Tenisçi dirseği de ne ola ki diye sorarsanız; önkolu dirseğe bağlayan kasların tendonlarında tekrarlayan küçük yırtıkların sonucu olduğu düşünülen dirsek ağrılarına yol açan rahatsızlıktır. Belirtileri:
- Dirseğin kıvrım yerinin altında ve önkolun üst tarafının dış tarafında tekrarlayan ağrı.
- Bazı vakalarda önkolda bileğe doğru yayılan ağrı.
şeklinde kopyalayıp yapıştırmak suretiyle açıklayabilirim.

ilkokuldan beri tenis oynayıp da tenisçi dirseği olmayan ben, final haftasında ödev yetiştirme telaşı ve sabahlamalar arasında, aptal bilgisayar yüzünden bu hale geldim. dirseğimde acaip bir ağrı mevcut, neyse ki azaldı son günlerde. ilaç milaç bişi istemiyorum, lütfen kendi kendine iyileş güzel dirseğim...

bu arada "dirsek çürütmek" deyiminin günümüzdeki yansımasının bu olduğuna karar verdim. Türk Dil Kurumu'na gideceğim ve deyimler sözlüğünde, dirsek çürütmenin karşılığına, "bilgisayar başında yoğun çalışmak" şeklinde değiştirmeyi önereceğim...
uçtu uçtu dost uçtu... bölümdeki oda arkadaşım meryem, amerika'ya gitti, orada okuyacak bi süre. oda boş kaldı, onun tarafında yaşam belirtisi yok, ama ben hala kabullenemedim sanırım durumu. tatile gitti de yine dönecek haftaya gibi geliyor hala. gözlerim onu arıyor, başımı çevirdiğimde göreceğim hissi, -ya öff şu nasıl olacak- diye işin içinden çıkamadığımda, hep uzattığı yardım elinin beklentisi, azıcık keyifsiz girdiğimde kapıdan, onun bunu anlayıp, -neyin var- diyeceği eminliği gitmiyor...

Perşembe, Ocak 17, 2008

şu soğukta, hala yaşamakta olan bir uğurböceği buldum masamda. bana uğur getirmek için, canla başla mücadele etmiş belli ki soğukla. kırmızısı bile solmuş, yavru bi de. ben de kıyamadım haliyle, aldım elime masa lambamın yakınına götürdüm, biraz ısınıp kendine gelsin diye. uğurböceği ne yer ki? biskrem verdim acı çikolatalı, bir parça da salatalık koydum önüne. çok uzun yaşayacak gibi görünmese de, ben elimden geleni yaptım sanırım... teşekkür ederim böcük, getirdiğin uğurlar için:)

Çarşamba, Ocak 16, 2008


Apansız kurtuluverir yüreğin sıkıştığı kapandan. Bitiremeyeceğini kabullendiğin aşkın, yetişemediğin bir hızla yok olur. O kadar çok, o kadar hızla, bir o kadar da boşuna çekmişssindir ki kalbinden çıkan, çapası onun kalbinde olan zincirini, özgürlük umudunu yitireli çok olmuştur. O yüzdendir birdenbire elinde kalıveren zincire karşı şaşkınlığını gizleyememen ve ondandır yıllanmış mahkumlar misali savrulan çapayı nereye koyacağını bilememen...
Not: 18.12.07, başucu defterimden...

Pazartesi, Ocak 14, 2008

bir hafta içinde 3 kişi evlendiğimi gördü rüyasında. bu üçlemeden çıkarmam gereken sonuç, evliliğini anca rüyanda görürsün mü:) yoksa yakında evleneceğim mi, bilemedim:D
son 20 yıldır öğrenciyim ben... kesintisiz 20 yıldır sınavım, ödevim var, normal mi ya bu??!* tamam şu an bulunduğum iş ortamında normal olabilir, ama nereye kadar... final haftasındayim belli oluyo mu? yarina yetismesi gereken bi final ödevim var. sanirim sabahlasam bile basaramiycam, beklenen ödevi vermeyi...

Perşembe, Ocak 10, 2008

bazen omzumdaki üç kuruşluk yük bile dayanılmaz oluyor. bırakıp kaçmak ya da uzunca bir uykuya yatmak geliyor içimden...

Salı, Ocak 08, 2008


dün gece 2 civarı,
1) dişimi fırçaladım bi güzel,
2) koydum fırçamı yerine,
3) sonra yüzümü yıkadım,
4) fırçamı aldım elime,
5) macun koyup
6) fırçalamaya giriştim
7) dişimi çok yeni fırçalamışım hissine kapıldım
8) acaba o bilir mi diye, anneme baktım göz ucuyla
9) gülmekten kırılıyordu
10) fırçalamıştın zaten dedi...

yukarıdaki paragrafta yer verilen olayin, sebebi nedir? yanitlayiniz.
a) dalgınım
b) salağım
c) diş temizliğine aşırı önem veriyorum
d) uykusuzum

Perşembe, Ocak 03, 2008


milli piyango bileti almıştım.
amorti tutturmuşum.
12 ytl.


Salı, Ocak 01, 2008

2008 geldi yahu, ne çabuk geçiyor yıllar... yeni yıla yönelik hedeflerimi, bu yıl gerçekleşmesini istediklerimi falan yazsam anlamlı olacak biliyorum, ama içimden öyle bi yazı geçmiyor. bu yeni yılla ilgili olarak beni en çok heyecanlandıran şey, sevdiklerimin yeni yılını özel bir şekilde kutlamak için yaptığım animasyon dersem yalan olmaz. eger bu yaziyi 5 gün içinde okursanız http://download.yousendit.com/C7E0DE677652EBD4 linkinden animasyonumu izleyebilirsiniz...