Cuma, Kasım 30, 2012

Rojo

Bir Cuma'yı olsun az biraz Cuma gibi geçirdim sonunda. Türkiye'de herhangi bir hafta içi akşamıma tekabül ediyordu, okul çıkışı Turgay'ı, Alper'i takmışım koluma, 1-2 saat takılmışım gibi. Ama olsun, buradaki anti-sosyalliğimin içinde müthiş bir eğlenceymiş gibi geldi. Rojo'ya gittik, Tunalı Kıtır'a benziyor havası. Bu çılgın (!) eğlence nasıl mı gerçekleşti? Zekai'nin sayesinde Demet'le tanıştım, oldukça benden birine benziyor kendisi. O götürdü bizi...

Yerel biralardan Good People Brown Ale'yi denedim, sevdim. Farklı 2 çeşit daha yerel bira denemiştim ama adlarını unuttum, hay allah... Bu arada bardak altlığı koleksiyonum için bir parça almayı da unutmadım :) Bardak altı koleksiyonuma katkıda bulunmak isteyen olursa elime mum diksin. Bu öneriyi kendisi bana getiren Kanada temsilcim Serhat'a buradan teşekkürü borç bilirim :) Benim için Kanada'dan topladığı 9 parça vardı en son :D

Perşembe, Kasım 29, 2012

Mektup

Sürprizi kaçmasın diye paylaşamadığım heyecanları yazma zamanım geldi. Bilenler bilir burası kart cennetidir. Tıpkı el işi mağazalarında kendimi kaybettiğim gibi, rengarenk, neşeli kartların içinde de kaybettim ben haliyle kendimi. Aileme ve bir kısım arkadaşıma postalamak üzere tek tek kart seçtim, saatlerimi aldı, ama çok keyifliydi. Sürpriz yapmak uğruna maalesef yalnızca adreslerini ezbere bildiklerime gönderebildim. İki de işbirlikçim vardı ;) 

Görünen o ki, en yakın arkadaşımınki hariç kartlar artık yerlerini buldu. Hatta cevap bile geldi :D Acaip bir duygu mektup almak, yollamak da öyle, sıcacık bir his, küçükken de çok severdim mektuplaşmayı. İlkokuldaydım komşunun kızı Reyhan vardı, Kayseri'ye taşınmışlardı, ilk mektup arkadaşım oydu sanırım, helal bana hala adını unutmamışım. Üniversitenin ilk yıllarında dahi mektuplaşıyordum Amerika ve Almanya'daki arkadaşlarımla. Sonra e-postaya terfi olduk (!). Gerçi not yazma alışkanlığımı hiç kaybetmedim, sıklıkla aileme, yakın arkadaşlarıma ve pek tabii sevdiceklerime* not yazardım. 

Diyeceğim o ki peşpeşe iki tane mektup aldım. Mektuba bu kadar sevinmek, sevinç göstermek ne kadar güzel. İçim kıpır kıpır etti :D Aynı hisleri kendim yollarken ve onların eline ulaştığını öğrendiğimde de hissetmiştim. Gelenlerden birinde bana özel yapılmış ufak çaplı çizimler var, diğerinde tam bana göre bir hediye, ufacık not defteri. Üstelik de geldiğimden beri kendime ufak not defteri aradığımı ama bir türlü beğenemediğimi hissetmiş gibi :)

*Sevdicek diye kelime yok TDK'da, biliyorum sevdiceğim çok da doğru geliyor kulağıma.

Yolun yarısı

Ayın yirmi sekizi,
'Yolun yarısı eder',
'Dante gibi ortasındayız ömrün'...

Salı, Kasım 27, 2012

Bir yanım diyor ki

Çocuk ailene vermek için fazla büyük bir hediye değil mi ya? Çocuk yapmak, hayatını yeterince yaşadığını, artık gerisini yaşamak istemeyip, çocuğuna bağışlamayı kabul ettiğin bir sözleşmeyi imzalamak değil mi? Yok efendim 'yaşlandığında bla bla bla' komik bir hikaye sadece; çocuğa harcayacağın parayı kenara koysan, kendine çift bakıcı tutarsın, bir de yük oldum derdi taşımazsın. Nedir bu üstümüzdeki ve içimizdeki çocuk baskısı, çok saçma değil mi? Sevecek adam mı kalmadı dünyada, ilgini gösterecek her şey mi tükendi, zevkle vakit geçireceklerin tamamı çuvala mı girdi, yaşamımız bu kadar mı değersiz? Çocukla geçireceğin zamana kendi hayatın denebilir mi? Oy oy oy...

Pazar, Kasım 25, 2012

Bisikletten Düştüm :(

Cumartesi bisikletten düştüm :( Kendimi sohbete kaptırmış, tek elimi bırakmış, elimle bir şey gösteriyordum; birden yokuşa geldik, ben de frene bastım. Yerinde kalan el ön fren olduğu için, yokuş aşağı güzel bir uçuş gerçekleştirdim, neyse ki takla atmadım. Çürük, sıyrık, delik ve oyuk gibi çeşitli tiplerde yaralanmalarım var. Özellikle sol elim acıyor, sanırım iyileşmesi epeyce zaman alacak :(

Öğretmenler Günü

Bu dünya kurtulacaksa, bu yalnız eğitimle olur, eğitim de ancak iyi öğretmenlerle. Mesleğinin hakkını veren tüm öğretmenlerin ellerinden öpüyor ve kendiminki de dahil olmak üzere tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü kutluyorum. 

Üniversitede eğitim verdiği için kendinin öğretmen olmadığını savunan, öğrencilerine ilişkin böylesi bir sorumluluk taşımadığını söyleyen biriyle tanışmıştım. Yazık... Başta kendi ülkemiz olmak üzere, dünyada öğretmenlerin düşürülen değerlerine aldanmış olacak ki öğretmenliği kendine yakıştıramıyordu anlaşılan. Oysa ben gurur duyuyorum. Nitekim öğretmenler günü vesilesiyle canım öğrencilerimden birinden aldığım mesaj, niye mesleğimle gurur duyduğumu hatırlatıyor: 'Öğrencisini ötekileştirmeden hepsine eşit davranabilen ve verdiği değeri hissettirmekten hiçbir zaman çekinmeyen bir öğretmen olduğunuz için teşekkür ederim. Hayat iyi ki sizinle yollarımı kesiştirdi. Öğretmenler gününüz kutlu olsun ve yüzünüzden o sıcak gülümsemeniz hiç eksik olmasın. Öğretmene değer veren topluma kavuşabilmek ümidiyle...'
-Öğretmene değer veren topluma kavuşabilmek- ne de yerinde ve aslında ne de üzücü bir dilek. Türkiye'nin durumu gün geçtikçe kötüleşiyorsa sebebi gün geçtikçe kötüleşen eğitimimiz, değersizleşen ve değersizleştirilen öğretmenlerimiz. Nitekim Başöğretmen Atatürk her zamanki inanılmaz ileri görüşlü haliyle seslenmiş öğretmenlere: 'Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek kararkterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.' Bu işi bu zamana kadar kotaramadık, acaba bugünden sonra başarabilir miyiz? Ümidim az ama denemekten başka çarem yok...

Cumartesi, Kasım 24, 2012

Black Friday

Efendim, vesileyle Black Friday gününü de bu topraklardayken görmüş olduk. Şükran gününün ertesi günü -Cuma'ya denk geliyor- 'Kara Cuma' olarak adlandırılıyor ve çoğu dükkan ekstra indirimler yaparak, geceden kapılarını açıyor ve genel olarak Christmas alışveriş çılgınlığı böylece başlamış oluyor. Gittin gördün mü, kalabalıkta ezilme tehlikesi atlattın mı derseniz, tabii ki hayır derim. Neden mi 1) alışveriş sevmiyorum. 2) kalabalık sevmiyorum. 3) ne alırsam alayım fark etmez kuyruk sevmiyorum. Söz konusu maddeler kara cumanın temel taşları...
Şuna benzer bir şey okumuştum geçen bayıldım: 'Sahip oldukları için şükrettiklerinin ertesi günü çılgınca alışverişe koşmak bir tek Amerika'da olur zaten'. İşte bu hesap ;) Canına yandığımın kapitalist ülkesi...

Cuma, Kasım 23, 2012

Thanksgiving

Şükran gününü harbi bir Amerikan ailesinde, Michael'ların ailesinin evinde geçirdim. Hindi, bal kabağı tartı ve bilimum çeşit şükran günü özel yemeği yedim. Şükranların sunulduğu duaya eşlik ettim. Antikalarla dolu oldukça enteresan bir ortamdı. Güzel bir öğleden sonraydı...

Perşembe, Kasım 22, 2012

Homesick

O gün bugün işte! Ev hasretinin ciğerimi cayır cayır yaktığı gün bugün. İlk haftadan sonra toparlamıştım kendimi, şurada geçireceğim kısıtlı zamanın keyfini çıkartmaya odaklanmıştım. Aradaki binlerce kilometreyi, şimdi atlasalar gelmelerinin alacağı onlarca saati bilmezlikten gelmiştim bir nevi. Ara ara yoklayan hafif sızıyı olağan karşılamış, yoluma bakmıştım.

Sonra, dün gece yatınca soğuk yatağa, yalnız başıma, çok acıdı içim. Bırak uyanık geçirdiğim saatleri, o kollarımın arasında olmadan uykuya bile keyifle dalınmadığını, gece doğru dürüst uyunmadığını fark ettim. Kesik bir uykuyla sabahı ettim, sonra uyandım; bu sabaha uyandım, kabusların etkisiyle mutsuz, bir o kadar kızgın uyandım. Ve işte o an, annemin kahvaltı sofrasında olmalıydım. Onun yaptığı çayı yudumlamalı, sevdiğim peyniri bilip de getirdiği masanın kenarında oturmalıydım. Beni sakinleştirmesine izin vermeli, kendimi kollarına bırakmalıydım. Aklımı kurcalayan konuyu babama sormalı, yeryüzünde alınabilecek en doğru cevabı tek celsede o sofrada duymalıydım. Kardeşimi kızdırmalıydım sofradan domates çalarak ve köpeğimizle oynamalıydım. Kahvaltıdan sonra kocacığım ‘kahveni iç de kalkalım’ demeli, dostlarımın yanına gezmeye çıkmalıydım. İlk dostumu, en hakiki dostumu, kardeşimi de kandırmalı, evden çıkarken onu da yanıma almalıydım.

Kalbim en ağır metale dönüştü sanki bugün,
Ben taşıyamaz oldum.
Kan dolaşmaz, nefes alınmaz oldu,
Ben buralara dayanamaz oldum.

Salı, Kasım 20, 2012

Good News

Haberler iyi;
Amerikalı doktor koleksiyonuma bir yenisini daha ekledim.
Oldukça sempatik bir hoca. İşbirliği yapmaya da gönüllü :)

Pazartesi, Kasım 19, 2012

Yürüyüş

Havalar bir dengesiz burada, geçen hafta kazak ve üstünde montla donarken, bugün tişörtle gezdim sokakta. Türkiye'ye döndüğümde en çok neyi özleyeceğimi biliyorum burada: yemyeşil çevreyi. Doğanın sonbaharı karşılayışı temasının hakim olduğu yine de güneşin eksik olmadığı uzun bir yürüyüş yaptım bugün. Fotoğraflar yürüyüşten, tıklayınız büyütmek serbest :) Sol alt köşedekiler kuruyup dökülmüş yapraklar ve benim en sevdiğim şeylerden biri, onların üzerinden yürüyüp çıtırtılarını dinlemek :D

Pazar, Kasım 18, 2012

Cum Cum Cumartesi

Bugün Galleria'ya gittik. Biraz gezdik. Fotoğraftan göreceğiniz üzere çamlar, ışıklandırmalarla yeni yıl havasına girilmiş, ortadaki de atlıkarınca ama bilmem hep mi var yoksa yeni yıl için mi...
Galleria'da Great Wraps'ta yedik. Benim tercihim her zamanki gibi tavuktan yana oldu, Chipotle Chicken Wrap yedim. Biberli peyniri seviyorum, Pepper Jack'in olduğu bir dürüm seçtim, azıcık yandım ama güzeldi. Haagen'dan pecan butter ve kahveli dondurma da cabasıydı. Yeri gelmişken söyleyeyim pecan cevize oldukça benzer, ama bana sorarsanız daha güzel bir şey. Kendisini beğeniyorum, bildiğim kadarıyla Türkiye'de yok, olsa da yesek :) 

Gelelim Cumartesi gecesi eğlencesine (!) sinemada Skyfall'u izledik. Bu filmden sonra tekrar fark ettim ki ben bu tip standart Hollywood yapımlarından iyice sıkıldım. Bir kere Daniel Craig'i beğeniyoruz iyi hoş, ama bana göre James Bond'a az daha karizmatik biri lazım. Craig'i en beğendiğim film Golden Compass'tı lanet olasının devamı çekilmedi. Oysa ben pek beğenmiştim :S Neyse Bond filmine geri dönersek ben pek etkileyici bir hikaye bulamadim ya da bu Bond filmleri hep böyle az fikir çok hareketti de ben mi fazla yaşlandım kestiremiyorum. Keyifle izlediğim son Hollywood filmi neydi hatırlamaya çalışıyorum, Hangover? Sherlock Holmes? Bir listesini yapayım sevdiğim filmlerin, şöyle bir uygulama yok mu: ben sevdiğim filmleri gireceğim o bana başka hangi filmleri sevebileceğime dair öneri getirecek. Bunu müzikte yapıyorlar aslında, kesin film için de yapılabilir. Var mı böyle bir program bilen?

Cumartesi, Kasım 17, 2012

Sıkıntı


Zaz'la Les Passants döngüsüne girmek, tek şarkıyla sabahı etmek, şarap içmek, karanlıkta oturmak ve internetteki tüm varlığını yok etmek için ne de uygun bir gece :(

Perşembe, Kasım 15, 2012

Analar neler doğuruyor

Analar neler doğuruyor köşemizde Adam Levine var. Kendisi Maroon 5'ın solisti. Bilmem meşhur oldukları ilk şarkı o mu ama ben bu Maroon 5'ı This Love şarkısı çıktığından beri severim, dinlerim. Neredeyse 10 yıl olmuştur sanırım. Yalnız televizyonla haliyle kliplerle pek işim olmamasından mıdır nedir bilmiyorum bu adamın ne ara bu kadar güzelleştiğini kaçırmışım. Nitekim eskiden böyle değildi, olgunlaştıkça güzelleşmiş, 79'luymuş ancak yerine oturmuş :) Gelmeden Moves Like Jagger klibinde kendisinin en güncel halini görmüş ve şok olmuştum. Burada da The Voice ses yetenek yarışmasının jürisinde karşıma çıkmasın mı. Diyeceğim o ki güzele bakmanın sevap olduğunu bildiğim için kendisini ilgiyle izliyorum...
Not: Kocacığımın bu gönderiye cevap verip vermemesine göre benim takipçim olup olmadığını da vesileyle anlayacağız. Testimiz başlamıştır...

Zabaha kadar danz

Sabaha kadar açık marketler var burada. Küçükken, Amerika'ya ilk geldiğimde bu işe vurulduğumu hatırlıyorum. Market de sadece sebze-meyve marketi değil. Ayakkabısından, kıyafetine, araba lastiğinden, oyuncağa kadar geniş bir ürün yelpazesine sahip. Hala iddia ediyorum ki sabaha kadar açık market konseptini Türkiye'ye ilk sokan yaşadı! Kırar parayı kırar!

Çarşamba, Kasım 14, 2012

Erken Yeni Yıl Coşkusu

Christmas'dan mütevellit yeni yıl coşkusu erken başlıyor buralarda. Ben de kapıldım heyecana ve yeni yıl için el emeği göz nuru kartlar hazırlamaya başladım. Hatırlarsanız* bol bol neşeli kağıt, karton, renkli kalem, kurdele vs. almıştım. Akşam onlarla uğraştım. 4 çeşit örnek fotoğrafta :) Gerçi kırmızı kartonu unuttuğumuz için yeşil olan henüz bitmiş sayılmaz. Ona da diğerlerinin altındaki gibi 3. bir kat yapacağım. Daha çoook fikirler var aklımda, elimde de malzeme; keçeler var, kurdeleler, kumaşlar, tabii yapıştırmalar, iğneler ohoo :) Bakalım...

* http://kendicapimda.blogspot.com/2012/10/cenneti-buldum-magazalarnda.html

Salı, Kasım 13, 2012

Bir Bilim Adamının Romanı

Bugün sevgili dostum Turgay'dan azar işittim. Kendisiyle birbirimize kitap tavsiyelerinde çok bulunuruz. Kim bir yazarı, bir romanı sevdiyse hemen kapıp ötekine getirir. Alper Canıgüz'ü onun sayesinde keşfettiğimi hatırlıyorum. O da İlhami Algör'ü benim sayemde, sanıyorum. Peki niye mi azar işittim? Okuyup da ona tavsiye etmediğim bir kitap için: Oğuz Atay - Bir Bilim Adamının Romanı. Hesapladım onu tanımadan evvel okumuşum, 10 yıl önce falan, sanırım sebep budur önermemiş olmamdaki. Suçumu biraz olsun affettirmek namına buradan duyuruyorum :) Okuyunuz efendim, sıkıcı ismi siz korkutmasın :) Tahmininizden keyifli bulacağınız bir kitap...


Pazartesi, Kasım 12, 2012

Son Aşk

Blog düzenleme işine devam... Ebedi aşkıma ithafen yazılmış, blogda yer almış aşk notlarını 'sonaşk' diye etiketledim. http://kendicapimda.blogspot.com/search/label/sonaşk adresinden ulaşılabilir, önceki kayıtlar düğmesine basa basa en eski tarihliye gidip günümüze gelmek daha anlamlı. Şöyle bir göz attım da, ne de güzel seviyorum ben ya :)

Pazar, Kasım 11, 2012

Zamir

Türkçe'de 'o' zamiri cümle içinde yalnız Atatürk kasdediliyorsa büyük harfle yazılır diye öğrenmiştik küçükken. Nitekim internette de yukarıdaki resmi buldum, 1988 TDK imla kılavuzunda bu kuralın olduğuna dair. Şimdi TDK web sayfasına göz attım, sadece 'Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.' şeklinde bir uyarı* var. Anlaşılan ben küçükken Türkçe daha güzelmiş, tıpkı Türkiye'nin daha güzel olduğu gibi. Daha vefakarmış, ne de olsa O Türkçe'yi var eden, Türkçe konuşma hakkını bize veren, Türkiye'yi Türkiye yapan kişi...

Cuma, Kasım 09, 2012

Verilecek Tarifler

2-3 gündür evdeki internet bağlantısı berbat, bloga bir şeyler yazmaya niyetlendiğim her seferde bağlantı koptu, böylece ben de ister istemez günleri atlamış oldum bloga not düşmeden. Internetteki sıkıntıyı New York'u vuran Sandy kasırgasına bağladım kendimce, bakalım ne zaman geçecek...

Blogum bir nevi 'günlük'e dönüştüğü ve ben durmaksızın yiyecek içecek paylaştığıma göre bari hayra geçeyim diyorum. Nasıl mı? Tarif vererek :) Burada yemekten zevk aldığım ve dönüşte kendim de Türkiye'de yapmayı planladığım şeylerin tariflerini not düşeyim. Aklımdakiler:
1) guacamole
2) macaroni & cheese
3) cevizli, pekmezli tavuk

Detaylar zamanla :P

Çarşamba, Kasım 07, 2012

Amerika'da Seçimler

Amerika bugün (dünya) başkanını seçti. 1 aydır ben kampanyalara şahit oluyorum, kimbilir Amerikalılar ne kadardır dinliyor. An itibariyle demokratlar yani Obama kazanmış görünüyor. Ancak bunlar sadece tahmin ve durum da epey çekişmeli. Obama, Romney'den iyi diye düşünüyorum ve bu gidişe seviniyorum...
Not: Pazar günü içki satılmayan marketten sonra bugün yeni bir şok yaşadım. Bugünki seçimlerde hakimlerini de seçtiler. Hakimlerin partileri var anlayacağınız, partilerine göre seçiliyorlar...

Salı, Kasım 06, 2012

Yediğim içtiğim benim olsun

Jason's Deli'de yedim bugün. Fark ettim ki Amerika humusu keşfetmiş. Geçen Niki's de de vardı sanıyorum, hadi orası Yunan lokantası dedim. Sonra komşuda rastladım, bugünse Jason'ın yerinde.

'Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat' dedin mi benim blog boş kalır. Size de sadece yiyip içtiğimi anlatıyorum gibi gelmiyor mu?

Neyse biraz da içtiklerimizden bahsedelim. Hatırladığım kadarıyla ilk kez 2011 yaz tatilinde yine buralarda tanıştığım Samuel Adams'ın biralarıyla aram iyi. O zaman içtiğim çeşitleri neydi hatırlamıyorum. Ama bu sefer OctoberFest'e özel dönemsel çeşidini, Winter Lager'i, Boston Lager'i, Old Fezziwig Ale ve Creamy Stout'u denedim. OctoberFest versiyonunu, Boston Lager'i ve Winter Lager'i sevdim, Creamy olan fazla isli geldi, mümkünse bir daha almayayım. Old Fezziwig Ale de ağır geldi biraz, Creamy'den iyi ama diğerlerinin yanında tercih etmem.

Yiyip içtiğimin dışında beni şoka uğratan bir şey söyleyecek olursam, Pazar günleri kilise günü diye Cumartesi akşamdan başlayarak içki satmıyorlarmış en azından bu bölgede, biz Pazar akşamı dahi alamadık. İnanılmaz! Türkiye şu haliyle Amerika'dan daha ileri. Geriye gitmeyeceğini buralara benzemeyeceğini umuyoruz. Hastanelerin üzerindeki haç resimleri, paranın üzerinde 'Tanrım sana güveniyoruz yazıları' beni delirtiyor...


Pazartesi, Kasım 05, 2012

Blog

Blogumu düzenleyeme başladım. Aklımdaki temel program şu şekilde:
1) MSN Space'ten Blogger'a taşınırken, yanlış hatırlamıyorsam, geçmiş tarihli gönderi girme seçeneği yoktu. Space'teki tüm yazılarımı ilk gönderi olarak girmiş, sonra devam etmiştim. O seçenek çıktığında ise her bir ayı tek yazı olarak yeniden girmiştim. Tahmin edilebileceği üzere gün gün girmek ciddi bir iş yükü. Şimdi buradaki anti-sosyal hayatımı fırsat bilip onları gerçek günlerine geçiriyorum. Eylül ve Ağustos 2006'yı hallettim, geri kalan 8 ayı da yapacağım.
2) Etiket işi ben blog kullanmaya başladıktan sonra çıktı, etiketsiz yazıları etiketleyeceğim.
3) Bilmem imkan veriyor mu ama etiketleri düzenleyip sınıflandırmakta da fayda görüyorum.
4) Bir ara başlıksız girmiştim yazıları, başlık giriş kısmını kapattığım için, o kısmı getirmiyordu bile ekrana. Onlara başlık koymak istiyorum, çünkü şu an kullandığım en popüler 10 yayın uygulamasında başlıksız şeklinde gösterdikçe kıl kapıyorum.
5) Gençliğimde konuşma havası vermek için Türkçe'yi katletmişim, şu an bu durum beni üzüyor, oturup Türkçe'lerini düzeltmek istiyorum eski yazıların.
6) İçerik kontrolü yapmak istiyorum, gerekirse bir parça sansür uygulayabilirim. Çünkü blogum çeşitli kaynaklarda ismimle eşleştirilmiş durumda. Artık anonim değilim. Gerçi hala kişi bazında kısıtlama fikrini silemedim de kafamdan. Şurada blogla ilgili kafa yorduğum konuları yazmışım. 2 yıldır pek ilerlememişim görünüşe göre http://kendicapimda.blogspot.com/2010/07/blog-post_26.html . Geçenlerde yedeklemiştim, bir o var (en azından öyle sanıyorum). Bir de tema değiştirince yok olan google analytics verilerini yeniden eklemek için temaya kod eklemiştim. İki işi halletmiştim en azından.

Not: Büyük çaplı bir temizlik ve eşya taşımanın ardından taşınma işi neredeyse bitti. Artık kuzenle aynı evdeyiz ve ben üst kata taşındım :)

Pazar, Kasım 04, 2012

Dünün pişmanlığı




Dia de los Muertos (Day of Dead): Aslen Meksika'ya ait olan bir gün. Ölülerin günü. İnsanların kaybettikleri sevdiklerini çeşitli sanatsal süslemeler yaparak, dans ederek, çoğunlukla onların sevdikleri yiyecek ve içecekler eşliğinde yaptıkları anma töreni ya da kutlama diyelim. Okuyarak ve video izleyerek geldiğim nokta bu. 

'Dünün pişmanlığı' ise bu aktiviteyi kaçırmış olmak. Meksika'da değil belki ama en azından buradaki versiyonuna katılmak bile ne güzel olurdu. Bana birebir Turgay lazımdı. Onun yanında Caner de olsa güzel olurdu. En çok onlarla çıkardı keyfi :( 

Bana anti-sosyallikten basmaya başladılar, aha şuraya yazıyorum. 1 aymış demek ki dayanma sınırım.

Cumartesi, Kasım 03, 2012

Günlerden Cuma

Günün başarısı: Zekai'nin doktor olması

Günün yemeği: Five Guys Burgers and Fries'da Cheese Veggie Burger. Bu kadar meşhur burgercide köftesiz tercih yapmam çoğunluğu şaşıtmış olsa da ben seçimimden memnundum.

Günün aktivitesi: Sinema'da Argo filmini izlemek. Aslında Hotel Transylvania ya da Wreck-It Ralph animasyonlarından herhangi birine gitsek daha memnun olurdum. 

Argo da kötü değildi. Hollywood aromalı, dozunu pek kaçırmadan Amerika'lıları öven, biraz tükaka İran diyen ve Ben Affleck'i lüzumsuz kahramanlaştıran standart bir yapım. Konusu gerçek bir olaya dayanıyor. 1980'de İran'da şahın devrilmesiyle başlayan olaylardan kaçan 6 Amerikalı diplomatik personelin, bir film çekimi numarasıyla ülkeden çıkarılmasını anlatıyor. Gitmeyin diyebileceğim bir film değil. Kısıtlı konusuna rağmen heyecanı dorukta tutmayı başarmışlar.  

-SPOILER İÇEREBİLİR- (Spoiler'ın Türkçe'si ne acaba, bilen varsa yorum yazabilir mi? 'Henüz izlemediyseniz filminizin tadını kaçırabilecek bilgi verebilirim - Dikkat' şeklinde çeviriyorum :P)- Bu heyecanın bir kısmı aslında biraz saçma, örneğin çok önemli bir telefonu bekleyen adamlar sokağa yemeğe çıkıyor, telefon çalarken kapının önünde beklemek zorunda kalıyor, tam da arayan telefonu kapatırken telefonu açıyorlar gibi. Özellikle havaalanı kontrolünde hiç bir işe yaramayan pasaj sahnesi niye vardı, hele hele orada niye kim vurduya gitmek için fotoğraf çektiler gibi sorular da geliyor aklıma. IMDB puanı 8.4 görünüyor şu an, tahminim 6.5'a düşeceği yönünde. Az kafa dağıtalım, şu yağmurlu havada napalım, sinemaya gidelim, azıcık gerilelim, 80'lere dönelim diyenlere iyi seyirler efem...

Cuma, Kasım 02, 2012

Chicken Masaman with Avocado

Bugün bir doktorla daha tanıştım :) Beraber öğle yemeğine çıktık. Surin West'te Thai yemeği yedik.  Ben tavsiye üzerine avokado ve kaju fıstıklı, masaman soslu tavuk  denedim. Geldiğimden beri yediğim en orjinal ve güzel yemekti diyebilirim...

Yarın önemli bir gün, Zekai doktora tez savunmasına girecek ve ben artık 1 aydır çektiğim bu stresten* kurtulacağım.

* http://kendicapimda.blogspot.com/2010/12/biraz-daha-az-empatik-olamaz-mym.html

Perşembe, Kasım 01, 2012

Halloween

Vee bir aydır hazırlıkları süren Halloween geride kalır.

Ana haber bülteninin başlıklarını sunuyorum:
  • Akşam ufaklıkların kostümlerini giymesiyle, bol bol fotoğraf çekerek başladı.
  • Uğur böceği olmuş bir köpek bile vardı.
  • Akşam yan komşunun bahçesinde kurduğu masalardaki ikramlarla -ki benim için ev yapımı bira, cips ve chili ile- devam etti.
  • Karanlık bastırınca iki ufaklık vagona oturtulup sokakta yürüyüşe geçildi ve 'Trick or Treat?'lerle şekerler toplandı. 
  • Yan komşunun haricinde de bahçesinde ateş yakmış ikramda bulunan komşular vardı, onlardan biriyse bodrum katını çocuklar için korku tüneli olarak düzenlemişti. Muhtemelen hem büyükler hem küçükler için en harika ev oydu.