Cumartesi, Aralık 29, 2007

niye azaldı yazılarım son günlerde ben de bilmiyorum, aslında başucundaki defterime karalanmış yazılar var, niyeyse sonlarını bir türlü bağlayıp da buraya aktaramıyorum. karışık hallerdeyim sanırım. her son bir başlangıç ve her başlangıç da bir son demek ya, işte ondan bocalıyorum. seviniyorum bir yandan başlangıcıma ve üzülüyorum her son gibi bu sona da...

Perşembe, Aralık 27, 2007

pilates halt etmiş. duyuyorum milletten hiç çalışmayan kaslarım çalıştı pilatesle cart curt diye. geçiniz pilatesi, şiddetli öksürük tavsiye ediyorum... hatta bugünlerde beni arar buluşursanız, rahatlıkla sizinle paylaşabilirim yeni yöntemimi, sonra evde kendi kendinize çalışırsınız:)

Pazartesi, Aralık 24, 2007

öksürmekten ciğerlerim iç organımdan sayılmaktan çıktı, boğazım tahriş olmanın ötesine geçti, "daha rahat öksürebilmek" için kendi kendinin yarısını yok etti. karnım da halihazırda bulunan 4 baklava, 6 ya çıkarak, büyük ikramiyeyi tutturdu...

hastalığı hiç mi hiç sevmiyorum. kendisi de beni sevmiyo zaten, çünkü onu tanımamazlıktan geliyorum. "hastasın ulen" diyo sanki bana, yoo diyorum ben, nerden çıkarıyosun... gerçi bu kadar inat etmeyip, ilaç içsem votka yerine, 8 saat uyusam en azından, 4 yerine. daha iyi olacak gibi...

Cuma, Aralık 21, 2007

bunca zamandır girmedin girmedin, şimdi noldu da girdin diyebilirsiniz haklısınız. msnden mi sormadınız, mailler mi atmadınız, hatta telefonlar da açtınız, ama yetmedi:D neyse, ikna edici birinden, ikna edici bi konuşma dinledim diyelim:) ve artık ben de bir facebooklu oldum. milletin nasıl olup da saatlerini facebookta harcayabildigini daha iyi anlayabiliyorum artik. yahu benim sümüklü sersem sepelek bi ilkokul arkadaşım vardı evlenmiş, çocuğu var kaç yaşında. eski aşklarım, sınıf arkadaşlarım ohooo, dünyanın 4 bir yanına dağılmışlar... hadi bakalım, feysbuk maceram hayırlı olsun diyor, kırmızı kurdeleyi koca bir makasla kesiyorum:)

Cumartesi, Aralık 15, 2007

Ne boynu bükük bir çiçek, ne yağmurlu bir hava yetmez benzetmeye hüznünü. Tuz buz olmuş camlar, etrafa saçılmış tozlar da yavan kalır, kırık kalbinin yanında. Anlaşılamaz gelir derdin, anlatılamaz hatta. Beyaz kağıtlar, kalemler boşuna dolanır yanıbaşında. Boşuna bir çaba dile dökmek; boşu boşuna. Bir yazar bir karalarsın ancak durmadan. Mısralar çalmak gelir içinden yalnızca, birilerinin niye "kara" sıfatını yakıştırdıklarını yeni yeni anladığın, kara sevdalardan...
"iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze,
bundandır böyle dibe vuruşumuz"

Çarşamba, Aralık 12, 2007

Şizofren Aşka Mektup

"Şizofren Aşka Mektup" diye bir kitap okuyorum bugünlerde, Cezmi Ersöz'ün. Sanırım bir ara listelere girmişti, ben biraz geriden takip ediyorum da gündemi. Evdeki kütüphanede yeni bir kitap arıyordum kendime, bunu gördüm, okumaya karar verdim. Arka kapaktan alıntı yaparım genelde ama içinden, bana daha çok hitap eden birkaç cümle yazmayı daha uygun buldum bu sefer:

KADINDAN: çünkü seni sevmek direnmekti sevgili... güçsüz olanı acımasızca yok eden bu kentin hoyratlığına ve senin için, artık inanmaktan vazgeçtiğin, yaşadığın hayal kırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti. Kalbine inançla aşk tohumları ekmekti seni sevmek.


ERKEKTEN: ...kesik kesik ağlıyordum... önce ona, sonra gecikmiş bütün pişmanlıklarıma ve bu hayatta içimdeki sevgiyi bile koruyamayan o zavallı doğrularıma...

Salı, Aralık 11, 2007

gece 00:22, ders çalışıyorum, daha da çok var. koca iki parça çikolatayla geldi annem elinde ve çok asık bulmuş olmalı ki yüzümü, şöyle dedi:
-sana mutluluk getirdim...

Pazartesi, Aralık 10, 2007

bugün derste yoklamanın üzerine 10.09.07 şeklinde tarih attım. üstelik hangi ayda olduğumuzu düşünüp öyle yazdım tarihi. hoca kağıdı aldı, eylül'ü buraya sen mi yazdın dedi. eveet dedim, gevrek gevrek, niye sorduğuna anlam veremeden. -biraz geçti onun üstünden- dediler, o an fark ettim... peki ben neden aralık'ın gelişini kabullenemedim? sebebi ne olabilir?
a) küresel ısınma
b) yeni yıl hediyesi almaya üşenme
c) sevgilimin olduğu aya geri dönme isteği
d) aralık'ta çok çalışmam gerekliliği
e) gerizekalılığım
Eglenceli bir gece tarifi:

Gerekli malzemeler:

1 şişe Nemiroff Ballı Biberli,
2 shot bardağı, (yoksa türk kahvesi fincanı da olur:)
1 limon,
1 adet çok sevdiğiniz kişi, (ortak alkol geçmişiniz olması tercih sebebidir)
1 adet sağlam playlist



Hazırlanışı:

Limonu büyük D'ler olacak şekilde parçalara ayırın, sevdiğiniz kişiyi karşınıza oturtun, beraber playlisti hazırlayın. Ardından votkayı bardaklara dökün, herhangi bir maddeyle karıştırmadan, önce şerefe kaldırıp, tokuşturmak suretiyle, shot şeklinde için, votka içinizi yakana kadar bekleyip, bir parça limonu yiyin. 5'er dakikalık aralıklarla, şişenin dibini görene kadar, votkaları tazeleyin.

NOT: 2 kişiye en az 1 şişe düşecek şekilde malzemeler ayarlanarak, 2 (4 kişilik) ya da 3 ölçü (6 kişilik) -eğlenceli gece- hazırlanabilir. afiyet olsun...

Bir ben miyim, damarlarında asil kan dolaşan, bir ben miyim ülkesinin halini harap bulan? Değilim di mi? Eminim değilim, ama daha duyarlı olabiliriz sanki...

Dün Tandoğan'da "Bağımsız Yargı" mitingindeydim... Bir kaç foto ve genel bilgileri aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.


Oradan bir iki alıntı yaparsam;
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Avukat Nazan Moroğlu, taslağın kadınları eşit haklardan uzak tutup toplumun korunmaya muhtaç bir kesimi olarak gösterdiğini vurguladı. (engelliler & yaşlılarla aynı kefeye koymuşlar kadınları, haliyle haklarını da sınırlamışlar)

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum, hukukun korunduğu iddia edilen yeni anayasa taslağına göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 17 üyesinden 9’unu seçme hakkının hükümete bırakıldığını kaydetti. Aynı taslağın YÖK’ün 11 üyesinden 6’sını, Danıştay üyelerinin de dörtte birinin seçimini Bakanlar Kurulu’na bıraktığını anlatan Batum, “Sonra da bizim bunun demokratik ve sivil bir anayasa olduğuna inanmamızı bekliyorlar” dedi. (az çok matematik bilen herkes 17'de 9'un da, 11'de 6'nin da yarıdan 1 fazlayı, yani oy çokluğunu sağladığını, 17'de 17 ya da 11'de 11 de deseler o oylamadan aynı sonucun çıkacağını bilir...)

ooof oofff...

Perşembe, Aralık 06, 2007

Yazamadım yine ne zamandır. Pek hareketli bir 10 gun geçirdim, ondan herhalde. Neler mi oldu
geçtiğimiz günlerde, kardeşim ufak bi kaza yaptı mesela, arabanın önünde bir delik var, hala da yapılmadı... Sonracığma evde kazan patladı, bu sebeple kalorifer ve su kesintisi yaşadık bi müddet, onu yaptırmakla uğraştık, yok para çek, eve para bırak, kazancıyla pazarlık et, eski tamiratların dökümünü çıkar vs. ha bu arada annemlerin bu bahsi geçen süre zarfında evde olmadığını ve benim geçici aile reisi olduğumu söylemeliyim. Baba olmıycam ben büyüyünce, çok zor iş valla. Babama da söyledim hatta döndüklerinde, -baba olamazsın zaten de, emin ol annelik daha zor- dedi, annelikten de bi parça yaşamadım desem yalan olur, kardeşim her gece yetiştirmesi gereken işler sebebiyle geç dönüyordu eve, saat başı uyanıp -nerdesin, gel artık, dikkat et sis çöktü, yağmur yağdı-, falan gibi klasik anne konuşmaları yaptım, tabii bi de hastane kısmı var, ona birazdan gelicem. Neyse konuya dönelim; yine kardeşimin yanlış zamanda yanlış yerde bulunması (arka sokaklarda bi gece yarısı sanmayın, gündüz vakti parkta bulunması söz konusu) yüzünden yediği yumruğa ilişkin bi dava vardı, onu da bu arada atlattık, tabii karşı taraftaki pisliğin (it-man adını taktım kendisine) kardeşime iftira attığını, bu yüzden kardeşimin ağır hakaretle suçlandığını, ikisi de suçlandıkları şeyden ceza alsalar kardeşimin 1 yıl, adamın 3 ay alacağını, artııııı adamın soyu sopu gereği adliyede sopa yiyeceğimizden korktuğumuzu, bu sebepten mahalleyi toplayıp gittiğimizi belirtmeliyim… Buna ek olarak kardeşimin ürtiker geçirdiğini / olduğunu (hangi fiille kullanılıyor ki acaba) bu yüzden 2 gün hastaneye taşındığımızı, serum, iğne, doktor, hemşire, eczane arasında mekik dokuduğumuzu. Bu süre zarfında yine kardeşimin organizatörü olduğu büyük bir gecenin hazırlıklarının tamamlanması gerektiğini, bir de ortalama 3 dakikada bir çalan telefonları, hastanede çekmediği için benim çıkıp onun telefonunu cevapladığımı, gerekli işleri hallettiğimi, ilaçlar yüzünden araba kullanamadığından onu bi yerlere bırakma işini de benim yaptığımı söylemeden geçemiycem. İşte öyle :) Neyse en kötü haftamız böyle olsun…

Pazartesi, Aralık 03, 2007

Gece gelince Beytepe'ye,
Gider herkes,
Bi ben, bi de bildik dost durur yerinde.

Kime olur ki başka,
Meydan kalır ikimize.

Koridor bi başka görünür göze,
Mutfak bir başka.

Müziğin sesi açılır,
Yemek ısmarlanır.
Çalışılır tatlı tatlı.

Gecesiyle gündüzü bölümün,
birbirinden ne kadar da farklı :)