Cuma, Ekim 27, 2006

msn space'ten cektigim yeter! tasiniyorum ordan. nedir kardesim gunlerce okuyuculardan uzak. uyardim olmadi, ayarlarini tekrar duzenledim olmadi, deli etti beni. bundan boyle mekanim burasi. gerci burda okuyucu kısıtlaması yok galiba, neyse bizde halka aciliriz artık napalim... millletimize hayırlı ugurlu olsun. aktardim eski yazilari da ay ay... aralık 2005'teki ilk yazimdan bugunki dahil tum yazilarimi bulabilirsiniz arsivde. her ayı tek bi yazi gibi kaydettigimden biraz uzun oldu ama idare etceksiniz, tepesindeki degil de yazinin icindeki tarihleri dikkate alirsiniz bi de eskileri okursaniz.. kurdele nerde kurdele, keseyim...

Gittiğinde o kadın...

Gittiğinde o kadın, yalnız kalacaksın, çalmayacak telefonun eskisi kadar, aşk mesajları gelmeyecek cebine. Telefon edebileceğin kimse de olmayacak canın sıkıldıkça, güzel sözler duyup moralini düzeltebileceğin, çılgın sözlerini duyup güleceğin, saflığıyla dalga geçebileceğin kimse... Başın ağrıdığında okşamayacak kimse şakaklarını, öpmeyecek alnını. Elin kesildiğinde yalnız kendi canın acıyacak, yanında canı en az seninki kadar acıyan biri daha bulunmayacak. Belki annen, ama o da o kadar uzaktaki haberi olmayacak. Senin aç olup olmadığını umursamayacak kimse, senle beraber yemek için saatlerce aç kalmayacak. Kâğıtlar, makas, uhu ve renkli kalemlerle uğraşılıp hazırlanmış aşk mektupları bulamayacaksın bir zarfın içinde. Kimse arabasının yanından geçeceğin için, 1 saat erken gelip kalp yapıştırmakla uğraşmayacak arabanın camına. Evine geldiğinde onu bulamayacaksın, evinin anahtarını çoktan teslim etmiş olacak sana. Beceriksiz ve yavaş da olsa, sana salata yaptığını göremeyeceksin, sen kestikçe domatesleri bir yandan yemeyecek artık kimse, durmadan sarılıp sana, hızını kesemeyecek sen yemek yaparken. Gizliden girmeyecek hiç bir zaman içeriye. Sabahları 6'da kalkıp, yarım saat için onca yolu gelecek, sen uyurken sessizce koynuna girecek kimse de olmayacak haliyle. Seni gördüğü için zıp zıp zıplayan, dans eden, mutluluktan uçan biri olmayacak etrafında. Tek karşılaşacağın her zamanki sakin, sıradan "merhaba". Reyonlarda kahve fincanlarını görüp, hoşuna gideceğini düşünen, "baş başa kahve içeriz, ay ışığında" diye sana onları hediye eden biri olmayacak, kimsesiz kalacak kahve fincanların. O fincanlara değen dudaklar onunkiler olmayacak bir daha, cama çevirip koltuğu, ayaklarını altına alıp, omzuna yaslamayacak başını. Ne harika kolların var senin demeyecek, ne güzel gözlerin var, ellerini çok güzel yıkıyorsun ya da ne güzel 79 diyorsun diyen olmayacak. Seni durmadan arkadaşlarına anlatan, sabahtan akşama, akşamdan sabaha senin hakkında konuşan, seni düşünen, senle ilgili hayaller kuran, buluşmanız için durmaksızın plan yapan… Babaannesi sormayacak seni daha fazla, yanılmışsın kızım diyecek, teselli etmek istercesine ve silecek artık içi gülmeyen gözündeki yaşları, geriye doğru düzeltirken senin için uzattığı saçlarını… İlk karşılaştığınızda neler hissettiğini anlatmayacak sana bir kez daha, -ilk görüşte aşka- rastlar mısın acaba bir daha? Çimenlerde koşturmayacak, sırtına atlamayacak, havaya zıplayıp göbeğini çarpıştırmayacak. Etekle oturmayı beceremiyor diye gülemeyeceksin. Yürürken duvarın üstüne çıkmayacak, elini tutmanı istemeyecek, yarışmayacak senle birasına. Biraları onsuz içeceksin… Bak gördün mü giderse bira borçlarını ödemek zorunda da değilsin. Yardım etmeyecek bavulunu toplamana, bırakmayacak seni otobüse, el sallamayacak arkandan. Şehre geri dönüp dönmediğini yalnız arkadaşların umursayacak, onun haberi bile olmayacak. Her gittiği ülkeden kart almayacak sana. Şifrelerinde adını da doğum gününü de kullanmayacak, değiştirecek hepsini... Getirdiği yemek önlüğünü kullanmana da gerek kalmayacak. Yaptığın yemekleri başkaları yiyecek, yemeği yaptığın ellerini başkaları öpecek. Resimlerini senin için çizmeyecek, “ben ona resmen aşık oldum” şarkısını söylemeyecek sana. Ya da bir türkü ezberlemek için dakikalarca uğraşmayacak, telefon açıp o türküyü söylemek için kasmayacak. Pazar sabahları eskisi gibi bir tabak eksik koyacaksın masaya, kurabiyeleri getiremeyecek, çünkü gelmeyecek bir daha. Evine yürüyerek gelme hayalleriyle yanıp tutuştuğu için sana kiralık daire arayan kimse olmayacak, zaten taşınmana gerek de kalmayacak. Yalan söylemek zorunda olmayacak kimseye, yalnız doğrularla yaşayabilecek, zor durumda kalmayacak, annesiyle tartışmayacak, babasından izin koparmakla uğraşmayacak, yalvarmayacak kardeşine. Parklarda, apartman aralarında yediği sandviçten o kadar zevk alan birini bulamayacaksın belki bir daha; aşka dair forward mailler de, mailboxında. Ya da öpüşen sincap fotoğrafları. Powerpointte hayali tatil sunumları hazırlayan kişi çıkacak hayatından, kavgalarınızın hayalini kuran o çatlak. Ofiste oturup film izlemeyecek seninle. Sinemaya gittiğiniz için o kadar mutlu olan birini bulamayacaksın muhtemelen. Tozlu cama isimlerinizin baş harflerini yazıp, ortasına bir kalp iliştiren, bunun fotoğrafını sana yollayan biri… Getirdiğin çiçekler solmasın diye her gün suyunu değiştiren, güneşe göre yerini ayarlayan, ona aldığın çikolatanın kabını saklayan… Cep telefonunda kısayoldan silecek seni, 1 numaraya başka birini koyacak, senin kadar sık arayacağı başka birini bulacak, sen aradığında çalan melodiyi değiştirecek ve gözüken o kırmızı kalbi de silecek. Usulca çekip gidecek hayatından, başka biriyle yaşlanacak, göz rengi tahmininden farklı çocukları olacak, torunlarını omzuna alan başka bir adam, başka birinin hayatında ışıldayacak. Ve senin hayatında olmayacak daha fazla bulaşıkları öpüşerek yıkayan, odaya çekilmeden çayın altını kapattın mı diye soran… Senin için, planladığı gelecekten uzaklaşmayı göze alan… Yarım kalacak senin için örmeye başladığı yeşil atkı, tamamlanmayacak hiçbir zaman…

Cuma, Ekim 20, 2006

arkası yarın: "Hayatın İçinden" bölüm no:10-SON

3 ay sonra...
- Neyse ya sen beni boşver, senden, seninkinden naber? dedi Arzu konuyu kapatmak istercesine.
- Bi problem yok bizde, iyi gidiyor herşey. Boşuna değiştirmeye çalışma konuyu, beni değil seni konuşucaz. dedi Selen, Arzu'nun kaçma çabasını bastırcak şekilde. Birbirlerini 3 aydır görmüyorlardı. Önce Selen çıkmıştı yurtdısına tatil icin. O geldiginde ise Arzu gitmisti. Bir kac kez telefonda gorusebilmislerdi. Cızırtılı telefon gorusmelerinden 2 carpici nokta cikmisti. Birincisi Ece'yle küstükleri, ikincisi ise o evli adamla olan ilişkisinin bittiğiydi. Yurtdışına çıkışı da her zamanki gibi kaçmak içindi anlaşılan. Selen üzülmüştü iki habere de. Gerçi sevinmesi gerekiyordu, en azından bu çarpık ilişkinin bitişine. ama arkadaşının kırılan kalbini düşündükçe üzülmemesi elde değildi. Konuya Ece'yle girmeye karar verdi.
- Ne şimdi kızım sizin derdiniz, niye bozuştunuz Ece'yle? Yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyordu.
- Ya inanki konuşmak istemiyorum bu konuyu. Biliyorsun Ece, Yavuz'la müstakbel kocasının arasında kalmıştı. En sonunda da tatile çıkmaya karar vermişti kafa dinlemek icin. İkisinden de ayrılacaktı. Sanki bunları söyleyen o değilmiş gibi devam etti, ikisiyle de konuşmaya. Biliyosun Yavuz benim yakın arkadaşım bi noktadan sonra ister istemez bulaştım işin içine. Derken sarpa sardı işte. Birbirimize girdik. Ağır sözler söyledik. Şimdi de -meraba-meraba- başka bi şey yok.
- Haydaa! diye söylendi Selen, elini dizine vurarak. Oldum olası anlayamazdı iki hemcins dostun kavgasını. Gerçi bi kere başına gelmişti. Ama bambaşka bi mevzuydu o. Kavgayı çıkaran Selen olmamıştı, küsen de, o sadece düzeltmeye çalışmıştı aralarını, hepsinin bir yanlış anlaşılmadan ibaret oldugunu dusunuyordu, ama sonunda yorulup bırakmıştı. Herşeyin belli bir enerji karşılığı oldugunu dusunuyor ve duzeltmeye calistigi bu iliskiden, alacagi bir enerji olacagina inanmiyordu. Ustelik düzeltmek icin harcadigi da cabası.
Sıyrıldı düşüncelerden ve ister istemez
- Ben sana söylemiştim. dedi. Girmeyecektin aralarina, of Arzu, hiç akıllanmıyorsun!
Arzu'nun başını önüne egdigini gördü, onu kırmak istemiyordu. Ama geç kaldıgını hissetti, yine de zararin neresinden dönerse kârdı. Konuyu değiştirmek istedi, bu mevzuya sonra dönecekti.
- Pekala kapatalım bu konuyu, sonra yine döneriz. Ayrılık meselesini anlat. Nası kapandı o konu?
- Aah! işte o konu öldürüyor beni! İzmir'e biletimi almıştım, hatırlıyor musun, senle görüştüğümüz son gün. Ama bunu söylemedim bizimkine. Sürpriz yapmak istedim. Gittim otele, son bir kez karısını kontrol ettim, iş yerini aradım, ofisindeydi, kapattım telefonu. Oda numarasını buldum bizimkinin. Çıktım odaya, tıklattım kapıyı ve "oda servisi" dedim. Araladı kapıyı belinde sadece bir havlu vardı. Daldım içeri ve sarıldım boynuna. Şaşkınlık içinde yüzüme bakıyordu. Bir kaç saniye içinde kavradım olayı. Yatakta onu bekleyen bi kadın vardı. "Sevgilim" diye seslendi. Dondu kaldı, ne yapacağını bilemedi, çarptım çıktım kapıyı ben de. O gün bugündür konuşmadık bi daha.
- vay be! bir türk filmi edasında bitirmişsiniz ilişkiyi. sana bişey söyliyim mi? bence iyi olmuş. yoksa iyice süründürecekti bu seni. temizinden, herifin de kıymet verilcek biri olmadığını anlamış şekilde bitmiş.
- Evet evet ben de aynı şekilde düşünüyorum. Geçti gitti... hiç düşünmedim zaten yurtdışındayken de, aklıma bile gelmedi, bi süre sonra...
- Ece napiyo peki şimdi?
- Onun bi kankasi var Berrin diye, bilmiyorum tanıştın mı? Neyse işte onla karşılaştım gecen gün. Naptı, ne etti diye sordum. İyiymis. Erkeklerin ikisini de çıkarmış hayatından. Kendine bi çeki düzen veriyomuş. Mezun olmuş ve bi işe başlamış. Bu aralar da hayatında kimse yokmuş. İş-ev-arkadaşlar arasında gidip geliyomuş. İşte öyle.
- İyi iyi sevindim onun adına. Küslüğünüz konusuna daha detaylı eğilcez. Ama şimdi kalk da biraz dışarı çıkalım. Karnım acıktı, bişeyler yer içeriz.
- Tamam.
- Aaa! unuttum söylemeyi! Pınar sevgili yaptı kızım kendine. Tanıştım ben, çok tatlı biri!
- Aaa! hadi ya! çok sevindim. ben sana söyliyim, evlenirler onlar...
- Hoppalaa, daha tanımadan etmeden nerden biliyosun.
- Biliyorum biliyorum. Elmanın sapı, üzümün çöpü diye kimseyi beğenmedi Pınar bunca yıldır, bunu beğendiğine göre bi hikmet var. Ben bekliyorum 6 aya evlilik kararını , bak görürsün. dedi Arzu bilmiş tavırlarıyla. Güldü Selen;
- Ne diyim olabilir, hayırlısı. Dur dur bi iki haberim daha var. Evlilik diyince geldi aklıma, Bahar evleniyo bir kaç ay içinde.
- Siz tanıştınız mı çocukla?
- Evet, Pınar da ben de sevdik. İyi birine benziyo. En azından çok kıymet verdiği belli.
- Ozan naptı? Ohoo amma çok konu birikmiş, kurumuş kalmışım, dedikodusuzluktan. dedi Arzu kikirdeyerek.
- Yok onda bir şey, o son kızdan da ayrıldı, hani sarışın olan, 5 ay filan çıktılar işte. Gönlüne göre birini bulamadı yaa, üzülüyorum valla.
- Suat?
- İyi, yerinde keyfi, bıraktığın yerde, bi gelişme yok onun da hayatında. Eski karısı aramış geçen gün. Şaşkındı biraz. Öyle havadan sudan konuşmuşlar. Peki ya Gamze'den haberin var mı? Döndü Türkiye'ye, bitirdi geldi okulu. Bil bakalım hangi güzide şehrimize taşınıyo?
- Nolcak İstanbul'a taşınıyodur.
- Evet. dedi Selen dudaklarını büzerek. Üzülüyordu Gamze'nin gidişine, gerçi buralarda da iş bulmasının zor olduğunu biliyordu. Hem en yakın arkadaşı da ordaydı Gamze'nin. Orada daha mutlu olurdu muhtemelen. Tüm bunları geçirdi aklından dalgın bakışlarla.
- Hadi hazırım ben. dedi Arzu rujunu sürerken. Kalktı Selen koltuktan.
Kapıyı kilitledi Arzu, Selen kaç yıldır bu kapıyı çaldığını düşündü, kaç kez Arzu'nun bu kapıyı kilitleyişini izlediğini. dostlarından uzaklaşmanın ne korkunç bir şey olacağı fikri dönüp duruyordu kafasında ne zamandır, ya o bu şehirden gitseydi, ailesi, arkadaşları, sevdigi, alistigi yerler... Aykut ona başka şehirde yaşama hayallerini anlattığından beri, durmadan bunlar geliyordu aklına... o sırada trafik ışığına takıldı gözü.
- Arzu koş koş yeşil yandı, geçelim karşıya diye çekiştirdi Selen Arzu'yu.
Karşıya geçtiklerindeyse koluna girdi Arzu Selen'in, başladılar yürümeye, nerede yiyeceklerine karar vermeye çalışarak.
- İkizleri de mi arasak dedi Selen. Belki bu taraftadırlar, bizimle gelirler yemeğe.
- Tamam dedi Arzu. Onlarla da görüşemedim, geldiğimden beri. Arayalım tabii...

Perşembe, Ekim 19, 2006

Basit yaşayacaksın

bi yazi buldum dostlar, hislerime tercüman olan... hareketlerime anlam veremeyenlerin beni anlamasini saglayacak. "bu kız deli", ya da "daha cocuk" diyenlere derdimi anlatacak. mutlulugumun kaynagini bulmalarini saglayacak bi yazi.

Basit yaşayacaksın.
Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi;
sevince lafı dolandırmadan söylediğin
“seni seviyorum” gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana;
basit sıcak bir öpücük
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın;
hep yanında taşıdığın,
atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak
sıcacık kollara dolanman
ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
en ucuz aşk romanını.

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;
parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir
“fa diyez”in mutluluğunu.

Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün

“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde
ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir “istemiyorum” diyebilmeye.

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...

Çarşamba, Ekim 18, 2006

sezen aksu sever

seviyorum lan sezeni var mi yan bakan... sevmeyenler de nesini sevmiyor, nasıl sevmiyor anlayabilmis değilim:) sıkkın canlara, yaralı yüreklere, aglamak isteyenlere birebir. ustelik kırmızı sarapla iyi gider...

Salı, Ekim 17, 2006

dvd: aman tanrım!

dostlar dun annecigim eve gelirken film kiraladi. jim carrey'nin tanri oldugu film: bruce almighty! ya ne guzel filmmis. aslinda icinde acaip seyler barindiriyo. filmin konusunu bilmeyen var mi? soyle bi alinti yapalim:

"Bir çok seveni olmasına ve güzel kız arkadaşına rağmen TV muhabiri Bruce Nolan (Jim Carrey) , hayatın ona karşı adil olmadığına inanmaktadır. Hayatında geçirdiği en kötü günün ardından, Bruce kızgınlıkla Tanrı'yı hayatını mahvetmekle ve evreni iyi yönetememekle suçlar. Bunun üzerine Tanrı (Morgan Freeman) yanıt verir… ve daha iyisini yapıp yapamayacağını görmek için tüm güçlerini Bruce'a bağışlar. Jim Carrey bir haftalıgina Tanrı olur."

gelelim filmin akla takilanlarina:
tanri morgan freeman mesela, siyah mi siyah:) helal olsun kim boyle sectiyse...
sonra tanri elektrikci, temizlikci, her işi kendi yapiyo.
tanrinin herkesin istegini yerine getirmesi mumkun diil, nitekim herkesin dilegi olan "piyangoyu kazanma" gerceklestiginde, adam basina $17 dusuyor:)
tanrinin dunyayi birakip gittigi olabilir. ornegin, bruce tanri tatile cikar mi diye sordugunda, tanri ona "karanlik cag diye bisey duydun mu?" diyor.
tanri, corbasini kasede ikiye ayirip, kendini tanri gibi hissettiginde bruce'a soyle diyor, "kasenin icindeki corbani iki yana ayirmak mucize degil buyuculuktur, gercek mucize 2 iste birden calisan yapayalniz kadinin gelip cocugunu kursa da goturebilmesidir."
tanrı'nın özgür iradeye hic bir etkisi yok. bunun bir sonucu olarak da kendini sevdiremiyor kimseye zorla. hatta filmde bu bruce'un kendini kiz arkadasina yeniden sevdirme cabasinin bosuna olmasiyla anlasiliyor.
tanri kosedeki kör dilenci olabilir;) hatta film boyle bitiyor...

Cumartesi, Ekim 14, 2006

sıkıntı

aaay, acaip bi sıkıntı, bunaltı var ben de dunden beri, havadan mıdır sudan mıdır, hasta mı oluyorum? bak saat 4u geciyo, gunlerden cumartesi, ne bi gıdım is yaptim ne bi adim attim bi parca gezdim. hic yani, mal gibi oturuyorum...neyse bari kopegi gezdirim, yagmur var ama olsun, erimeyiz herhal...

Salı, Ekim 10, 2006

loitumaaa

http://www.youtube.com/watch?v=vjvVBCNcL_A "loituma" midir nedir hastasi olduuum... sabahtan aksama ve aksamdan sabah kadar dinleyebilirim. hatta super bi sekilde soyluyorum da, tamam sozler tutumuyo ama olsun:) dadabibi bipba dubidumabi bippa dumama...

Pazartesi, Ekim 09, 2006

sipeyse tehdit!

fark ettim ki, gunlerdir sipeyscigimi benden baska kimse goremiyomus. nasi olur yaw. kime sorsam "evet gorunmuyo" diyo. acilmiyomus, bozukmus, gunlerdir giremiyolarmis, bilmem ne. hey kahrolasi sipeys! seni kimse okuyamayacaksa gider bi deftere yazardim di mi ama?kendine gelsen diyorum... bak sana yarina kadar mühlet! sabah geldigimde butun arkadaslarim tarafindan gorulmeni istiyorum... yoksa külahlari degisiriz...

Cuma, Ekim 06, 2006

cici mandalina :)

mandalina yedim, yılın ilk mandalinasi! mandalina cok guzel bi meyve bence. hem sekli sevimli, hem rengi guzel, hem de yemesi rahat, tadi da cabası:) kokusu da ayri hos. ustelik kışın habercisi, ayni zamanda portakalın da yolda oldugunu hatirlatiyor. portakalin favori meyvesi oldugu bendeniz de bu durumdan cok hoslaniyorum tabii. simdi hep beraber dogaya bize verdigi ve verecegi mandalinalar icin tesekkur edelim:D mandalina agaclarina da ayrica tesekkur etmek istiyorum huzurlarinizda. bi kere harika bir goruntu olusturuyorlar, hic bi suru mandalina agacini bir arada goreniniz o turuncuyla, yesilin uyumunu fark edeniniz, o agaclari oksayip seveniniz oldu mu:) cicii ciicii cicii mandalina, canım mandalina, guzel, tatli, harika mandalina...

Salı, Ekim 03, 2006

cok calismam lazim cok

allahim ne cok sey yapmam gerekiyooor!!! pazar üds var, hani su girmem gerektigini basvurularin bitmesine saatler kala fark ettigim sinav. bugun sali, dun aksam oturup biraz bakayim dedim, cogunlukla kivrandim basinda, birazcik da calistim. sonra yattim... bugun okula gelip, eski sinav sorularina bakayim dedim, baktim da, bööö! sanirim bikac ay evvel baslamam gerekiyomus calismaya, 3-5 gun kala baslamak biraz komik kacmis. neyse bu arada buyuk ihtimal yarin bir de tez gorusmem var, onu napicam, hocaya ne gostericem belli diil :S bi bööö de ona... AB projeleri ve daha bir suru uluslararasi konu hakkinda gerekli dokumanlari duzenlemeli ve web sitesine koydurmaliyim... 3 kere bö! böö böö böö!!!

Pazartesi, Ekim 02, 2006

kitap: yaralı melekler

"Yaralı Melekler" diye bir kitap okudum, Barbara Gowdy'e ait. hosuma gitti, etkilendim... hatta oyle ki, okurken uyuyakaldigim ve sabah uyanir uyanmaz devam ettigim oldu. dun gece de sonlandirmak icin 2 saat durmadan okudum, gozlerimi kapattigimda 3'u geciyordu. cok tuhaf seyler hissettim okurken. bazen güldüm, düsündüm, kızdim, agladim... aslinda oyle etkileyici bi konusu yoktu ama karakterler oyle iyi cizilmistiki, hani sokakta gorsem tanirim ya da nerede ne tepki vereceklerini bilirim...

arka kapaga bir göz atalim:
Yaralı melekler, dengesiz, öfkeli bir baba ve dünyaya küsmüş bir annenin yanında büyüyen 3 kız kardeşin şaşırtıcı, ürkütücü öyküsü. şişman ve iyi yürekli Norma, zayıf ve öfkeli Lou, erkeklerle kolay ilişkilere giren Sandy; sırlarla çevrili bir aile ortamında, babalarının kabaran öfkesi ve bütün gününü televizyon başında, viski içerek geçiren annelerinin ilgisizliği arasında, kendi kendilerini ve birbirlerini koruyan, kollayan, büyüten, birbirlerine müthiş bağlı3 genç kız. Tek amaçları hayatta kalmak. Annelerini hayata küstüren babalarının yaşamını saptıran sırrı öğrendiklerinde ne yazık ki trajik son çok yaklaşmıştır.

iste o annenin ilgisizligine, kizlarini oylece kimsesiz birakmasina deliriyor, babanin dengesizligine, kizlarina kaldirdigi ellerine lanet ediyor, Sandy'nin yaptiklarini ayipliyor, bir yandan kiziyor ama safligina verip aciyor, Lou'nun her an bir delilik yapmasindan korkuyor, Norma'yi sarip sarmalamak, "ben seni seviyorum" demek istiyorsunuz okurken. iste oyle bişi...

yeni bi kitapta bulusmak dilegimle...