Cuma, Şubat 27, 2009

geçen Cuma'dan beri dişim ölümcül derecede ağrıyor. diş ağrısından daha kötü bi ağrı bilmiyorum (gerçi bir yerlerde vardır daha kötü ağrılar eminim, en iyisi buna da şükredim). sadece dişim olsa iyi, o kulağıma ve başıma da vuruyor. film çektirdim 20 yaş dişi belası çıktı sonucu. iltihap kurusun diye antibiyotik iciyorum. yarın çektireceğim herhalde...
masaüstüm, bloga yazmayı planladığım yazılara ait resimlerle doldu. o kadar kalabalık oldu ki, onlara "blog" adinda bi klasor acmak durumunda kaldim. sanirim cok hizli bir sekilde bunlari bloga aktarmaliyim, icime dert oluyo sonra...

Salı, Şubat 24, 2009

kabanımı aradım sabah evde, bulamadım montu giyip çıktım. arabaya bindikten yaklaşık 10 dakika sonra fark ettim ki arabada bırakmışım... unutkanlığım, dalgınlığım, düşük farkındalığım gittikçe yoğunlaşıyor.

Aşağıdakilerden, bu duruma sebep olan en uygun seçeneği işaretleyiniz.
a) yapmam gereken çok iş var
b) oldum olası salaktım
c) et yemeye yemeye B12 eksikliğim tavana vurdu
d) umurumda olmadığından önemsemiyor, boşuna aklımı yormuyorum
e) hepsi

Cuma, Şubat 20, 2009

turgay bazen sadece sinirimi bozmakla kalmıyor, canımı da acıtıyor...
bilkent köprüsü iki şerittir, haliyle köprünün üzerine çıkmaya çalışan araçlar eskişehir yolunda sağda iki şerit oluşturup, oradan köprüye çıkarlar. ancak kendi akıllı zanneden bir grup insan vardır ki, orada efendi gibi sıra olmuş bekleyen arabaları sollaaar, gider köprünün ayağından ittire kaktıra aradan köprüye çıkar, böylece sırada beklemediği gibi, aynı zamanda sırada bekleyenlerin de önüne geçerek, yol boyu da sollamakla uğraşacağı 50 arabayı atlamış olur.

hayatta en sevmediğim şeylerden biri kendini akıllı zanneden insanlardır ki, trafikte bu gibi işleri yapanlar bu grubun bariz bir örneğidir. gönlümden geçen, bu kadar medeni bir insan olmaya çalışmayıp inip onları bir güzel sopalamaktır, lakin en fazla yaptığım onlara yol vermemek, verenlere kızmak, kendilerine ise bol küfür etmek suretiyle arabamın içinde kudurmaktır.

bugün bilkent köprüsünden falan gelmedim, yalnızca yanından geçtim, manzara neydi biliyor musunuz? kendini akıllı sanan bir grup insanın oluşturduğu 3. şerit, daha akıllı sananların oluşturduğu 4. şerit ve daha da akıllı sananların oluşturduğu 5. şerit!!! akıllı insan şeridi bu kadar artınca, eskişehir yolu neredeyse tümden kilitlenmiş, bilketten ileriye zar zor bir şerit akıyordu. işte ben hiç hak etmediği halde bekleyen zavallılar şerindindeydim...

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Türk Sanat Müziği'ni ve en çok da sevdiğim parçaları Müzeyyen Senar'dan dinlemeyi seviyorum. Daha da çok sevdiğim şey ise bunu sıkı dostlarla paylaştığım bir fasıl sofrasında yapmak...
Şayet ders kitaplarımın, makale çıktılarımın katettiği yol, çalışmam gereken şeyler için plan yapmaya ayırdığım vakit, dersle ilgili belgeler ekranımda açıkken bilgisayar başında oturduğum süre; akademik hayatıma katkı sağlasaydı ordinaryusluğum garantiydi...

Salı, Şubat 17, 2009

oooooo kumbaramı açtım bugün, Gazi'nin şirketten ayrılma hediyesi olan dinazor kumbaramı. yaklaşık 170 TL biriktirmişim, kiihkihkkhikk :D aferin banaa :D üstelik başka kumbaralarım da var (cemil'in, turgay'ın ve serkan'ın hediyeleri, 3'ü de inek şeklinde), ineklerimde de var bir miktar, ama onların altı kolayca açılan bir plastikle kapalı olduğundan bozukluğa ihtiyaç duydukça oradan harcıyorum, oysa bu dinazor olanın altı kilitliydi, o yüzden tıka basa olana kadar açmadım hiç. sanki bana bi yerden gelmiş gibi hissediyorum bu para hakkında, biriktiren değilim de, sanırsın piyangodan kazandım...
hafta sonu bolu'daydım, sevgilimin de dahil oldugu bir grup arkadasla, mehmet sagolsun super yerlere goturdu gezdirdi bizi. sünnet ve çubuk göllerini gördük, mudurnu'da turladık. dönerken de green park'a ugradık. doga super bisi ya...

Cuma, Şubat 13, 2009

Ya evimiz olsa ya bizim...
İkimiz olsak icinde, “bizim” olsa oradaki şeyler, o şeyler her neyse.
home sweet home yazsak bir köşesine…

Perşembe, Şubat 12, 2009

bilkente yemege indim öglen...

çok nadiren de olsa, bazen şu bilkent tiplerine, hani fashion tv'den fırlamış, çekimden çıkıp gelmiş ya da moda dergisinin birinden sokağa düşmüş gibi görünen kızlara özeniyorum. hani ben de cici bici kıyafetler giysem, saçımı yaptırsam, boyatsam, aksesuar muar takılsam diyorum, sonra geçiveriyo hemen. birkac dakikadan daha uzun sürmüyor :) neysem o olarak hayatıma devam ediyorum.
göbeğim alabildiğine salınmış, vücudumun kol bacak gibi bir uzvuymuşcasına hareket ettiği, önden önden gittiği, bu esnada popomun istemsizce bir sağa bir sola çekip, ayaklarım paytaklaştığı, süper bezgin modda, yavaş mı yavaş bi yürüyüşüm var. ehe bazen çok keyifli oluyor öyle yürümek...

Çarşamba, Şubat 11, 2009

Ne zaman denk gelsem Bay J'yi dinlerim Power FM'de... Uzun yıllar evvel televizyonda bir kaç saniyeliğine yakaladığım bir görüntü ve o ara kulağıma gelen sesleri birleştirip, ekrandaki kara, simsiyah uzun kıvırcık saçlı erkeğin Bay J olduğunu sanmışım ve bunca yıldır da, o sese ait tipi bu şekilde canlandırdım, ne zamanki bloguma bi fotosunu koyim diye, aradım geçen gün internette. aman yarabbim! hiç alakası yok benim aklımdakiyle, kesinlikle aklımdakindan daha karizmatik ve yakışıklı olmasına rağmen o görüntüye alışamadım, keşke hiç görmeyip, uzun siyah saçlı esmer adam olarak dinleseydim dedim kendi kendime...

İşin kötüsü bu olaydan ders çıkarmayı başaramamışım ki, yine aynı gayeyle (bloguma hakkında yazı yazmak ve fotosunu eklemek) Radyo ODTÜ'de modern sabahları sunanların tiplerini görmüş bulundum, hay görmez olaydım. ben ne güzel canlandırmıştım onları aklımda. oldu mu ya!

Buraya fotolarını filan koymayacağım ki, sizlerin de kurduklarınız bozulmasın. Bu arada radyoda bu modern sabahları da, bay j'yi de seviyorum, hepi topu söyliyeceğim de buydu, ne fotosu arıyosam o kadar. hay allahım...

Salı, Şubat 10, 2009

okullar açıldı ya, yine son sürat başladı koşturmaca. hani dönem arasında tatil mi yapıyorum ki? yoo. ama iste cocuklar geldi mi okula, is kimbilir kac kat artiyor. siniflardan birinin kayitlari, bu donem girecegim bir dersin hazirligi, fakultenin tum spor takimlari derken dötümü zor topluyorum. isin kotusu bi ara doktora yeterlige hazirlanmam gerekiyor. hea bir de evlilik hazirliklari yapmam, ne bilim gelinlik almam, mutfagi banyoyu yaptirmam, dolaplar, koltuklar, masa, sandalye vs. vs. aman tanriiiim, ne çok işim vaar...
onun bağımlısı olmuş olabilir miyim? ayrılmaz bir parçam olduğunu hissetmem normal mi? yalnızca bir gün görmesem, dayanılmaz bir ayrılık acısı çekmem mümkün mü? leyla mı oldum ben yoksa? ya da aslı veya şirin? ne bilim en çılgın aşığı hangisiyse bu hikayelerin...

Pazartesi, Şubat 09, 2009

yer: ev-iş arası yol
zaman: pazartesi sabahı
hava şartları: yağmurlu
özel günler: okulların açılışı
sonuç: trafik reçeliii

Çarşamba, Şubat 04, 2009

sabah adımımı tam evden dışarı atarken, "neyse halim, o çıksın falim" derken buldum kendimi. dedim noluyo? tahmin ediyorum oldukça bilinçsiz bi şekilde, hani kapıdan çıkıyorum falan diye, besmele çekmeye çalıştım, sonunda kahve falı niyeti çıktı ağzımdan. sabah sabah pek güldüm halime...

Salı, Şubat 03, 2009

Yapmam gereken irili ufaklı çok fazla iş var. Geçen gün oraya buraya yapmak için not aldiklarimi tek bir A4'te toplamaya çalıştım, 30 küsur madde çıktı. Ki hani bunlardan biri "ev düz" :) anlayacağınız bazı maddelerin altı fazlasıyla dolu. nitekim ev ve evlilikle ilgili notlarimi aldigim bir defter var; yaza kadar tamami da bitecege benziyor. bir kısım notlar bankalar ve kredi kartlarimla ilgili, bazilari saglik sigortam ve gitmem gereken doktorlarla. e tabii işle ilgili olanlar da var fazlasıyla. "makale yaz", "ders içeriği hazirla", "kayıtları yap" gibi. bunun yanı sıra epeydir oldukca daginik olan okuldaki esyalarimi ve masami da toplamaya karar verdim. soz konusu daginikligi 3-5 katina cikararak ise basladim. e ne de olsa toplamak icin dagitmak lazim, di mi :) iste oyle. saat 17.39, odayi toplamak icin bolumde kaldim, ama blog yaziyorum. 19.30da listedeki bir baska is olan tadilattaki yuzugumu almaya gitmek uzere yola cikmam lazim. hadi bana kolay gelsin...

Pazartesi, Şubat 02, 2009

şayet "geçici dolgu" teriminde yer alan "geçici" kelimesi, bir ömrün geçişini kasdetmiyorsa, bir an evvel gidip, yanlış hatırlamıyorsam Kasım'dan beri ağzımda bulunan ve "3-4 gün sonra gel değiştirelim" şeklinde hakkında konuşulan geçici dolgumu, gerçeğine çevirmeliyim.