Pazartesi, Mart 26, 2007

antalyadaydim cuma'dan beri, bi konferans vardi, organizasyonundaki gorevlilerden ve ayni zamanda konusmacilardan biri de bendim. öldüm bittim yorgunluktan... neyse gecti gitti ya mutluyum. gel gor ki is beni bekler, gecip gitmesini 4 gozle bekledigim tek sey bu konferans degil maalesef. cok yogun gececek bu hafta, fazla mesai yapmam gerek. of ya, bu hafta da istedigim gibi gecse hayirlisiyla bi, daha ne isterimki...

Perşembe, Mart 22, 2007

gecen sabah okula geldigimde parlak turuncu pofuduk tokami kapimin kolunda asili buldum. turgay buldu getirdi sandim degilmis. biraz gecmedi ali abi buldu beni, "tokani buldum, koydum hocam gordun mu?" diye. tesekkur ettim. ama o tokanin benim oldugunu nerden bildigini de bilemedim, sanki okumus gibi dusuncelerimi. "dusundum tasindim, oyle tokayi burda sizden baskasi takmaz, ordan anladim" dedi:D

Çarşamba, Mart 21, 2007

biraz gerginim bu aralar, yetisemiyorum islere, cok fazla sey var kafamda, agir geliyo yük, odaklanamiyorum hic bi seye, yarim yırtık yapiyorum isleri... tabii oda arkadasim meryem gözümden anliyo derdimi. Bana hediye almis bugun:) :) moralimi duzeltmek icin... kaplan gözü bi kolye ucuuu! Kaplan gözü ne enerji verirmis derseniz: Sahiplenme arzusunu güçlendirir. İnsanın kendisini işine vermesini sağlar, konsantrasyonu güçlendirir.

Cuma, Mart 16, 2007

hani oyuncak bebekler vardi eskiden, bilmem hala var mi onlardan, sırt üstü egersen aglar, kaldirirsan susardi... bi siir yazmistim sanirim 95 yilinda, o geldi bugun aklima...

Ben senin oyuncagin degilim,
Canın istediginde eline alip, istediginde birakacagin;
Ben senin oyuncagin degilim,
Istediginde guldurup, istediginde aglatacagin...

Perşembe, Mart 15, 2007

Bu sabah 8-9 arasi, 2 bardak muzlu süt, bi bardak portakal suyu, corn flakes esliginde bi kase süt, bi fincan da kahve ictim:)

Pazartesi, Mart 12, 2007

nazan oncel bir sarkisinda der ki:
kızlara iyi bakmazsan,
onları hos tutmazsan,
alakadar olmazsan,

yalniz uyur,
yalniz uyanirsin...

Cuma, Mart 09, 2007

dun, dunya kadinlar gunu sebebiyle hocalarimdan biri lale getirmis tum bayanlara. cok guzel, daha dogrusu cok guzeldi. neden -di'li gecmis zaman kullandigimi merak ederseniz anlatayim. etmezseniz de anlatacagim, kacis yok. neyse; o guzelim laleleri gorunce acaba bu guzelligi dondurabilir miyiz dedik, kurutalim istedik. ama lale kurumaktan ziyade cürümekte. suya koymak daha akillica bir fikirdi sanirim... by the way gecmis kadinlar gununuz kutlu olsun efendim...

Çarşamba, Mart 07, 2007

aşkın gözü kördür :)

dilek kutusu yapmistik hani burda, hocalarimdan birinin kapisinda... dilegimi atmistim ben de. hocam dileklerimi okumus, bakmis gerceklestirebilecegi turden degil, bana kapali bi midye kabugu verdi, dileklerimin gerceklesmesi icin:):):)
bi baska hocam da ne guzel olmussun bugun dedi, sonra da portakalla elma verdi bana... :)
seviyorum ya ben bolumumu:)

Pazartesi, Mart 05, 2007


yapmak ne zor, yikmaksa bir o kadar kolay. kolay sert konusmak, tatli dille anlatmak, ikna etmek zor. Kaba olmak, göz korkutmak... öldürmek kolay, diriltmek zor. kirmak kolay, yapistirmak zor. 10'larca iyiligin hatirlanmaz, yaptigin tek hataysa silinmez bi turlu akillardan. Dogasi bu insanin, yapacak bir sey yok…Beraber gecen guzel saatler silinebilir bir anda, uzerine gelen bir kavgayla. Deger verdigini gosteren hersey ucup gidebilir, bir satir lafla. Nese dolu yuregin, kirmizi kalbin solabilir, sen ne oldugunu anlayamadan daha. Kumdan kaleler gibi aslinda, saatlerini harcarsin gunes altinda, yanar omuzların, dizlerin acır, susarsin, ama birakip kalkamazsin, sonra bir dalga gelir denizden, kalmaz kale male ortada. Eger kaybetmediysen tüm umudunu, neseni, tekrar baslarsin. Sabrın tükenene kadar yıkılan kaleni onarmaya calisirsin. ama en fazla güneş batımına kadar orada kalirsin. daha fazla degil…
yagmur geliyor, hem topraga, hem bana...
huzunlu bi hava, hem icerde, hem disarda...

Cuma, Mart 02, 2007

Güzellik hırsızları diye bir kitabı bitirdim gecenlerde, cok guzel diyemem ama konusu degisikti. Arka kapaktan:

Neden "güzel insanlar"ın davranışlarında, konuşmalarında ve farlılık vardır? Bacak bacak üstüne atarken, saçlarını savururken, vücut dillerine yön veren o çalım, o aşırı özgüven, sanki her daim izleniyorlarmış gibi "hava basma" nereden gelir? Peki, güzellik bir suç mudur? Sadece bazı insanlara bahşedilen bir lütuf mudur? Telafisi imkansız bir haksızlık mıdır? Çirkinlere yönelik bir "mutsuzluk saldırısı" olmasın? Bruckner'e göre bazı hikayeler insanı eğlendirir, bazıları da hayatını ikiye böler! Güzellik Hırsızları'nda yazar, "bölücü" bir hikaye anlatıyor: İnsanlığı doğuşundan beri meşgul eden "güzel" ve "çirken" doğmanın / yaşamanın hikayesini. Güzellerin hayatta ilgi çekme, istediğini daha kolay elde etme gibi birçok avantajları olduğunu göz önünde bulundurarak bu kez çirkinlerden yana söz alıyor. Hayata kötü başlamış olan çirkinlerin maruz kaldığı tahribatı, eksik yaşanan öfkeli cinselliklerini dillendiriyor; okuru, onların karanlık dünyalarına doğru bir gezintiye çağırıyor. Çirkinlerin "Güzellikten nefret ediyorum, çünkü ondan yoksunum" çığlığına kulak veriyor. Güzellerin masum olmadıklarını, avantajlı başlamış oldukları hayatı, çirkinleri mutsuz kılmak, hayatlarını karartmak için kullandıklarını gösteriyor. Oysa, "sürekli bakılma ve hayran olunma" ihtiyacı ile yaşayan güzellik, birileri onu alkışladığı sürece vardır. Hayranlık bakışları başka yere yöneldiğinde, güzelliğin parıltısı azalır, solar. Bu yüzden kendilerini delicesine beğenen tanrısal yaratıkları, güzelliklerini besleyen bütün iltifatlardan uzak tutmalı ki, çirkinlere hayatta yer açılsın. Bir gün güzeller güzeli bir kadın ve nişanlısı İsviçre'de geçirdikleri kayak tatillerinden dönerken şiddetli bir kar fırtınasına yakalanırlar. Sığınmak için ıssız bir dağ evinin kapısını çalarlar...

Bunu geri verirken kutuphaneye (aslinda vermeyi planlamiyodum, cunku geri verme tarihi 29 Subat 2007 gorunuyoodu :D) baska bi tane aldim, karanlıkta okumak...

Okurun ilk kez tanıştığı Kuzey İrlandalı yazar Seamus Dean, haklı bir üne kavuştuğu bu romanında, düşle gerçek arasında, korku ve sırların içinde yaşayan bir aileyi anlatıyor. Fianna savaşçıları, Grianan Kalesi, Kayıplar Tarlası, Donegal’deki ev... Öykünün geçtiği bu masalsı mekânlara açılan kapının öteki tarafında ise bütün acımasızlığı ile ‘gerçek’ bir hayat yaşanıyor. 1940’ların ‘50’lerin Kuzey İrlandası, IRA, İngiliz yönetimi ile çatışma, aile sırları, entrikalar... Kitabın kahramanı olan çocuk bu iki dünya arasında gizemli bir bağ olduğunu sezer, bir yandan bu gizemi çözmek için can atarken, öte yandan öğreneceği gerçekten korkar.Özetle, Karanlıkta Okumak, düşle gerçeğin birarada yaşandığı, mutlaka okunması gereken “çağdaş bir İrlanda masalı”.
henuz 30. sayfada falanim, bakalim bu nasil cikacak...
bu arada kutuphanede fantezi kitaplarin durdugu bolumu kesfettim, nitekim bu da ordan. bu tek kitap bunu bi bitirim serilere girmeyi planliyorum:)

Perşembe, Mart 01, 2007

bizim ali abi, saolsun fazlaca su ve elektrik tuketiyor. ben de ufaktan ufaktan ona bisiler anlatmaya calisiyorum.
-ali abicim bak sular kesilecek, bizim cocuklara su kalmayacak, kuraklik olacak, hastalik gelecek... gibisinden.
peki bizim cin ali abi ne dese begenirsiniz bana gecen.
hani bardaklarimi -mutfaktan kaldirmiyorum- diye beni bardaklari atmakla tehdit ediyodu ya, bakti yeterince islemiyo.
-eger bardaklarini kaldirmazsan sulari acik birakirim, elektrigi kapatmam!!
:)
sonra da beni koridorda yakalamis, "sen tam enerji bakani olacak insanmissin" diyo:D