Pazartesi, Haziran 30, 2008

Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini, mutluluğunu gözlerinden ve yüzünden belli etmek. "Hafta sonu buluştuklarında sevgilisi kimbilir ne güzel şeyler söyledi ki, iki gündür bizim kızın gözlerinin içi gülüyor."

Çarşamba, Haziran 25, 2008

bisikletle bindim kampüste, murat ve turgay'la. yemek yedik önce hep beraber, sonra aşağı çarşıya indik bisikletlerle, o kabus yokuşu tırmanmak zor geldiğinden epey direndim, inmeyelim, ben geri çıkamam bisikletle diye, ama dinlemediler tabii:) indik, soğuk bir şeyler aldık içmek için, sonra gidip çimenlere yayıldık. turgay'la ben bölüme dönmek üzere yola çıkıp, yokuşa vurduk kendimizi. turgay söylendi, "işte canavar gibi çıkıyorsun, bir de çıkamam diye tutturdun" dedi. bölüme gelince, Mukaddes hocanın daveti üzerine çay alıp bahçeye çıktık, ağaçların gölgesindeki banklara oturduk, diğer hocalar da geldi birer ikişer, muhabbet ettik. turgay o sırada saati unuttuğu için görevli olduğu yere geç kaldı, son anda fark ettik, atlayıp arabaya onu yetiştirdik. garip bi mutluluk, tatlı bir huzur var içimde, tadına doyulmuyor yaşadığım günlerin. günlerin nasıl geçiyor derseniz, çok afilli bir şey de yok, işte böyle... kampüsümü, bölümümü, hocalarımı, turgay'ı ve arkadaşı murat'ı, ha sanırım bir de bisiklete binmeyi seviyorum... az kalır: ağacı, kediyi, kuşu, neredeyse tüm insanlar dahil, her tür canlıyı da seviyorum. hele hele ailemi, arkadaşlarımı, ailemden olmasını planladığım sevgilimi daha bi fazla seviyorum. bazen de böyle bloguma ilkokul çocugunun anı defteri misali kesik kesik cümleler yazmayı, günü "ali gel" cümleleriyle anlatmayi seviyorum...

Salı, Haziran 24, 2008

Deneyerek Öğrenelim: Renk Bilgisi
Merhabalar! Resim dersimize renk bilgisiyle başlayacağız. Yadsınamayacak eğitimci kimliğimi göz önüne alarak, bu dersimizde deneyerek öğrenme yöntemini uygulamanızı istiyorum. Yapmanız gereken içinde mavi temizleyici olan bir klozete işemek, evet herkes işedi mi? Güzeel! Şimdi klozetin içine dikkatle bakın, sıvı maviden yeşile döndü değil mi? Demek ki neymiiiş, mavi ile sarının karışımı yeşilmiiş... Bugünlük bu kadar, haftaya görüşmek üzere...

Çarşamba, Haziran 18, 2008

Medet diye bir kitap okudum. Yazarı Sezgin Kaymaz. Çok severim kendisini, ama bu kitabını sevmedim. Uzunharmanlarda Bir Davetsiz Misafir, Kaptan'ın teknesi, Geber Anne, Lucky, Zindankale romanlarını okudum. Bir de Sandık Odası var hikayelerinden oluşan, hikaye okumayı pek sevmedigimden almadim onu, geçenlerde "Medet" çıkar çıkmaz havada kaptım, lakin bu da hikayelerden oluşuyormuş, bunu fark ettiğimde moralim biraz bozulsa da okumaya devam ettim. Ancak bir kaç hikaye vardı ki sanki Sezgin Kaymaz, tüm diğer romanlarından önce yazmış da şimdi pazarlıyor gibi geldi. Ne o fantastik tarzı, ne büyüleyen, hayran bırakan sonları, ne de karakterleri gözünüzde birebir canlandıracak betimlemeleri vardı. Bu hayal kırıklığıma rağmen, şayet fantezi tarzından hoşlanıyorsanız, kendisini dikkate almanızı ve okumanızı öneririm. Geber Anne ya da Kaptanın Teknesi'yle başlamanız hoş olur :)

Pazartesi, Haziran 09, 2008

Sen benim aramayıp da bulduğumsun*; çünkü seni aramak imkansızı aramak olurdu, seni beklemek, masallardan çıkıp gelecek, beyaz atlı prensi beklemek ve seni bir bütün olarak hayal etmek, mükemmeli istemek...
Sen benim aramayıp da bulduğumsun; sen benim hiç kaybetmemeyi umduğum...

*T.D.'dan...
kitabın birinden... çok kişiye, çok huzursuzluğa, çok mutsuzluğa cevap olabilecek bir cümle gibi geldi bana: "Bana gereken tek şeyin elime bir fırsat geçmesi olduğunu sanırdım; sonra da tomurcuklanacak, çiçek açacak, kanatlarımı gerecek ve uçacaktım... Ama sadece bir ayrık otu olduğumu, bazı tomurcukların asla çiçek açmadığını ve bazı tırtılların kimlik krizinde olan solucanlardan başka birşey olmadıklarını keşfettim." Ayrık otu olduğunu ya da bir kelebeğe dönüşemeyeceğini kabul ettiğinde insan, huzura da kavuşacaktır...

Çarşamba, Haziran 04, 2008

ne zaman ki nemlense gözlerim; göğsüme çökse ağırlık, beraberinde getirdiği sessizlikle birlikte; ne zaman ağlamaya başlasam usuldan; aklım hep o ana yakın son büyük acıma gider, dökülen gözyaşlarım bana o zamanki kalp ağrımı çağrıştırır. boğazım eski sözcüklere düğümlenir, hatıralar hep o hüzünlü tarih sayfalarından canlanır... yenisi kenarda durur, aldığım eski darbelere, kapanmış yaralarıma ağlarım bir de...

Salı, Haziran 03, 2008

of...

Pazartesi, Haziran 02, 2008

ya benim zıtlaşma potansiyelim niye bu kadar yüksek. niye çok şeyi hoş görebilirken şu bi kişiyi göremiyorum. nasıl kinleniyorum bu kadar, niye bastıramiyorum en azindan dereyi gecene kadar niye dayi demeyi basaramiyorum sözcükler büyüyor içimde, gözümü kan bürüyor, ellerim kollarım içimdeki vahşiyi belli edecek kadar hareket ediyor, hatta bıraksalar döverim. çünkü laftan anlamayanın hakkı kötektir. hiç korkmam kızmışım, erkekmiş, kilosu bana kaç basarmış, yok yok bendeki bu hırsla, kırarım ağzını burnunu kesin. tutmayın lan beniiii!