Cumartesi, Temmuz 31, 2010

İzlenesi filmi söyledik, sıra geldi okunası kitaplara... Okunası'lardan önce okunanları sıralayalım.
Outliers (Çizginin Dışındakiler) / Malcolm Gladwell
Kayıp Sembol / Dan Brown
Açlık Oyunları / Suzanne Collins
Ateşi Yakalamak /  Suzanne Collins
Velev ki Ciddiyim / Gülse Birsel
Dersimiz Cinayet / Agatha Christie
Ölüm Sessiz Geldi / Agatha Christie
Kapı Tekrar Vuruldu / Agatha Christie
Yılan İçini Döktü / Agatha Christie
Fotoğraftaki Lekeler / Agatha Christie
Uyuyan Ölüm / Agatha Christie
Sevimli Örümcek / Agatha Christie
Ölüm Oyunu / Agatha Christie

Christie'ler malum, ince, hızlı, zevkliler yorumlanmasına gerek yok :) İlk defa Gülse Birsel'in bir kitabını okudum, o da illa ki çıtır çerez bir kitap, bunaltıcı yaz günlerinden 2-3'ünü fazla düşünmeden, heyecanlanmadan, belki arada bir  tebessüm ederek geçirmenizi sağlar. Ancak Birsel'in daha iyi yazma potansiyeli vardır gibime geliyor; bilmem belki de yoktur. Dan Brown okuyucuyu kitaba kilitleme işini çözdü, yine akıcı bir kitap, ancak bir Türk olarak arada alındım, hatta kızdım, öyle ki bundan sonraki kitaplarına para vermesem diye bile düşündüm. Outliers bir roman değil, araştırmalarla dolu bir kitap, ancak baymadan okuyabilirsiniz, değişik tespitler var, farklı bir bakış açısı kazanmanızı sağlayabilir. Ancak kitabın sonuna doğru biraz zorlama hissetmedim değil. Açlık Oyunları serisini sona bıraktım, çünkü bu kitapların içinden en "okunası" olarak seçtiğim o. Bilmem eleştirmenler nasıl yorumladı ama bana fantastikten öte kara ütopya gibi geldi. Serinin 3. kitabını heyecanla bekliyorum...

Cuma, Temmuz 30, 2010

İnception / Başlangıç. Bu film izlene.

Salı, Temmuz 27, 2010

Ben bal arısı gibiydim senden önce
Bak pervanelere döndüm seni görünce
Yana yana kül olsam her an
Yine de senden ayrılamam
Yoluna adadım ömrümü ben
Sensiz olamam
Yana yana kül olsam her an
Yine de senden ayrılamam
Bin yıl yaşasam yine sana doyamam
Sana gönlümü verdim nazlı güzel
Seni almazsam gözlerim açık gider
Bana ellerini ver
Hayat seni sevince güzel
Yoluna adadım ömrümü ben
Gel kaçma güzel
Bana ellerini ver
Hayat seni sevince güzel
Sana gönlümü verdim nazlı güzel...

Pazartesi, Temmuz 26, 2010

Epeydir aklımı kurcalıyor, blogumun birkaç problemi var;
1) İçerik: Yazılarım eskisi gibi değil, edebi değeri çok daha düşük, gittikçe ilkokul günlüğüne benzemeye başladı. Sadece gün içerisinde başıma gelenleri paylaşıyorum neredeyse, oysa tek mesele o değildi, ben arada şiir ve yazı yazan bir kimse olduğumdan ve bunların da yıllar içinde kaybolup gitmesi istemediğimden, blogda paylaşma gibi bir yöntem bulmuştum.
Gerçi diyeceksiniz hayatın gittikçe sıradanlaşıyor, haliyle bu da bloguna yansıyor. Evlendim, artık çalkantılı bir aşk hayatım yok; hatta çocuğum mocuğum olursa boklu bezlerden falan bahsetmeye başlamaktan korkuyorum. İş hayatım desen paylaşılacak anlatılacak bir yanı yok, hepi topu doktora yapan bir araştırma görevlisiyim, timsah avcısı değil. Çözüm olarak, var olan şiir ve yazılarımı buraya aktarabilirim, hem kağıt üzerindekilerin dijitale dönmesini de sağlamış olurum. Ayrıca her hafta günlük hayatım dışında belli konularda yazılar yazabilirim.
Diğer yandan blogumda günlük hayatımı da adam gibi paylaşamamaktayım. Bu kadar şeffalık da bazen beni tedirgin ediyor, adımı kullanmamaya dikkat ediyorum, özel isimlerin bir kısmını değiştirerek kullanıyorum, bazı olayları ise istememe rağmen yazamıyorum falan.
2) Reklam: http://kendicapimda.blogspot.com/2007/05/blogunuza-reklam-verin-diye-bi-duyuru.html bağlantısındaki yazımdan anlayabileceğiniz gibi bloguma reklam almak gibi bir isteğim olmuştu, o zaman bloguma günde 2 kez girilse diye hesap etmişim, belli ki henüz Google Analytics kullanmıyormuşum. Blogumun ayda 1000 ziyarete kadar aldığı oluyor. Ama yine de reklam mevzusu kafamın bir kenarında duruyor. Üstelik gün geçtikçe kafamı kurcalıyor. 
3) İzin: Blogum herkese açık, reklam işini devreye sokarak bu işten para kazanmamama rağmen, birçok kişinin blogumu takip etmesi hoşuma gidiyor. Ne kadar çok, o kadar hoş :) Ama bir o kadar da soruna neden oluyor. Nitekim blogumun sansürlendiği oldu birkaç kez. Bunun yanı sıra blogumu çok kişi okuyor ama nedense o kadar da etkileşimli sayılmaz, herkes okuyup kaçıyor, bir soru soruyorsun 3-5 bildik adamdan (sağ olsunlar) başkası yanıtlamıyor. Kısaca blogumun herkese izinli olması sayısal olarak tatminden başka somut bir fayda sağlamıyor, ancak somut zarar veriyor maşallah.
İlk 3 madde de zaten birbiriyle ilintili, herkes izinli olduğu için içeriği kısıyorum, hatta ona rağmen başımı belaya sokuyorum; sadece dost bildiklerime izin versem, içeriği de genişletebilirim, adımı sanımı saklamama gerek kalmaz. Ya da hiç değilse reklamdan para kazanıyor olsam izin mevzusuna eyvallah derim. O veya bu sebeple içeriğim gün geçtikçe beklentilerin altına iniyor, böylece okuyucum azalıyor, sayısal tatmin de elden gidiyor falan filan... Kısaca durum iyice tatsız bir hal alıyor.
4) Telif Hakkı: Gelelim telif hakkı konusuna; anonim olanları değil de belirgin bir şekilde bir kişiye ait görselleri blogumda ya kullanmıyor ya da kaynak veriyorum, ancak bu da beni kısıtlıyor, aradaki sınırı çizmek de her zaman kolay olmuyor, ayrıca yasal olarak internettekiler ne zaman ortak mal sayılıyor filan bir bilgim yok. Tabii her zaman istediğim görseli bulamıyor bazen kendim çiziyorum, eh çizdiğim şeyi internete saldım mı zaten kendi telif hakkım da allaha emanet oluyor. Bu görselden de öte tüm yazılarım için geçerli. Son zamanlardakiler olmasa da eski yazılarımın bir kısmının çalınabileceğine ve gazete/dergilerin köşelerini süsleyebileceğine eminim.
5) Yedekleme: Bir başka problemim ise blogumu yedekleyemiyor olmam. Zamanın birinde Berk nasıl yedekleyebileceğimi söylemişti, ancak uygulamaya koyamadım, üstelik yanlış hatırlamıyorsam, o yöntemde görseller yedeklenmiyordu ki benim birçok gönderim ancak görseliyle beraber anlam kazanıyor.

Bu konularla ilgili fikri, çözüm önerisi, yorumu olan var mı?

Cuma, Temmuz 23, 2010

Berk'i ne çok özlediğimi, görünce daha çok anladım...

Perşembe, Temmuz 22, 2010

Defolup gitsin lan bütün dünya başımdan ya da ben defolup gideyim buralardan...
Bugün meyve çekirdekleri getirdim yanımda, annemlerde ve bizim evde biriktirip kurutmuştuk, işte onları ekeceğim ormana. Kimbilir belki ağaçlarımız olur, hatta ben de kampüse kök salarsam, belki bir gün meyvelerini bile yerim, tıpkı kampüsün eriklerini, elmalarını yediğim gibi...

Çarşamba, Temmuz 21, 2010

Cicilerime cici ekledim, iki ayakkabı aldım. Biri lacivert diğeri siyah.

Bu arada bir de fesleğen aldım evimize dün. Evimizin tek yeşilliği olan, başka bir aşktan kalma siklamenim evlendikten sonra fazla yaşamadı. Oysa vurgulaması gereken aşk bitmiş olsa da, çiçekle bir alıp veremediğim olmadığından, ona güzelce baktığıma da inanıyorum. Gerçi kocacım, eski kocamdan kalma bir çocukmuşcasına misafir gelirken falan götürüp odaya kapatıyordu zavallı çiçeği :) Neyse artık yeni çocuğumuz var. Üstelik dün kocacımın başucuna koydum, bir de not bıraktım "Amcacım sizi çok sevdim, size baba diyebilir miyim?" diye, kocacım notu görünce pek güldü, nüfusa kaydettirir sanıyorum :)

Salı, Temmuz 20, 2010

Günlerim iyilik yapıp denize atmakla geçiyor, belki de melek* bu yüzden konuşlanmış omzuma, kalkıp bir yere gitmiyor.

* http://kendicapimda.blogspot.com/2006/10/eski-gnlkten-austos-2006-august-29.html (3 Ağustos),
  http://kendicapimda.blogspot.com/2009/10/bir-duyuru-yapmak-icin-bolumden-kalkp.html
Hormonlarımdan biri olması gerekenden yüksekmiş, bu yüzden ilaç kullanmaya başladım. İlaç kullanmayı hiç mi hiç sevmiyorum. Bir doktor randevusu; muayene, test ve kullanmam gereken iki ilaca mal oldu. İşte bu yüzden doktora gitmeyi de sevmiyorum. Bu arada prospektüsü bir okudum ki akıllara zarar, önümüzdeki günlerde etrafımdakilere nedensiz saldırabilir, onları bir güzel azarlayabilir, bir temiz dövebilir, en iyi ihtimal ve  etrafa en az zararla ise depresyona girebilir gözüküyorum...

Pazartesi, Temmuz 19, 2010

Hafta sonlarını dinlenmek yerine yorularak geçirmeye devam edersem, ömrümü fazlasıyla hızlı tüketmem mi?

Perşembe, Temmuz 15, 2010

Yenilik dolu şu Temmuz ayında başka cicilerim daha var. Kocacımın ısrarlarıyla alınan, yeni bir gözlük ve bilgisayar :) Hayret, yeni şeyler insana nasıl da mutluluk ve heyecan veriyor. İkisini de almak gibi bir niyetim yoktu oysa...

Çarşamba, Temmuz 14, 2010

Yarı performansla geçirdiğim Haziran'a inat, %150'lik performansla çalışıyor ve yaşıyorum Temmuz'da. Derginin web sayfasını düzenleyerek girdiğim aya, 3 günlük bir tatil, beklemekte olan bir makale, literatür taraması, evde dolap düzenlemesi sıkıştırdım. Ayrıca yurt dışından gelen dayımların etkisiyle bol bol aile saadetine de yer verdim. Önümüzdeki 1-2 gün de eski dostlarla vakit geçireceğim. Üsteliiik, bu güzel aya doğum günümle evlilik yıldönümümü de sıkıştıracağım daha.

Salı, Temmuz 13, 2010

En gözde çizgi filmim Avatar! İzlemeye doyamıyorum. Filmine gitmek için sabırsızlanıyorum. Henüz keşfedememiş tüm çizgi film severlere tavsiye ediyorum...

Cuma, Temmuz 09, 2010

Gökkuşağını görmek herkesin hoşuna gidiyor mu acaba?

Perşembe, Temmuz 08, 2010

   Epey yenilik var hayatımızda, yeni bir araba, ek bir iş, yeni bir bilgisayar. Hepsini de tek yazıda, tek görselle aradan çıkaracağım.
   Yeni iş uğurlu olsun diye uğur böceği, arabamıza nazar değmesin diye nazar boncuğu çizdim. Bir de iş yerindeki yeniden yapılanma sırasında gelen, beni veri taşıma, yeniden dünya kadar program kurma durumunda bırakan ve var olan bilgisayarımdan daha kötü olan yeni bilgisayara da bok çizdim bok.

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Konu 4 kişilik, 3 günlük bir kaçamak...
Başrolde kız kardeşler :)
Yer Antalya'da bir yazlık.

Perşembe, Temmuz 01, 2010

Haziran'ı hiç ettim ulan, şöyle bir göz attım da blogumdan da belli zaten. Hatta kimi günler için "hiç" yetmez, piç ettim bile denebilir. Tezin uygulamasını bitirip, TİK'i de atlatınca mı geldi nedir bu gevşeklik anlamadım. Hayır, dünyalar dolusu işim var, bu moda girecek durumda da değilim ama, olmadı tüm ay konsantrasyonum eksikti resmen. Yaz zamanı uygulamasına geçtim herhal :P Yarı performansla çalışma! Gerçi yaptığım iyi birkaç iş de yok değil, gitmem gereken iki doktor işini hallettim mesela, gerçi içlerinden birine Temmuz'da bir randevu daha almam lazım. İstanbul'a gittim sonracığıma, hem dost, hem akraba ziyareti, hem gezme tozma, değişiklik. Bir de dans dersine başladım, o da pozitif birşey ne de olsa. Bir de Haziran'ın son 3 gününe bugünü de dahil ederek, bizim dergiyi web sayfasına aktardım, bayağı büyük işti o...