Çarşamba, Haziran 24, 2009

kalbim onu görünce pıtır pıtır pıtlıyor, sağımdan solumdan aşk fışkırıyor, değmek dokunmak, öpüp koklamak için ciğerim tutuşuyor :) gözbebeklerimin içine oturmuş birer kalp, başımın etrafında da yıldızlar dolanıyor, ayaklarımda patenler varmışçasına adımlarım uçuyor. aşk dedikleri herhal bu oluyor...

Salı, Haziran 23, 2009

Geçen hafta siparişini verdiğim laminatlar, bugün yapılacak inşallah. Mutfak masa ve sandalyeleri de gelecek. Ara dolap ve kapı pervazı da yarın gelecek. Yarın bir de perdeciyi çağıralım ki ölçü alsın. Perşembe ya da Cuma da banyo, wc dolapları, duşakabin falan gelecek görünüyor. Sonra onların tesisatları bağlanacak. Cumartesi de mobilyalar gelse. hmm araya bir güne temizlik koymak lazım. Davetiyeler de postalanmalı. Uu gelin ayakkabısı, tacı alınacak, çantası dikilecek. Aa aydınlatmaları da alsak da elektrikçi evdeyken taktırsak. Vay vay vay. Ay ay ay...
Hayvan sevgisiyle dolu bir anne babanın çocukları olarak ve onların da desteğini alarak hayvanat bahçesi ve muhtaç hayvanlara bakım merkezine dönüştürdüğümüz evimizde son dönemde 3 kayıp yaşadık. Öncelikle 2 küçük kaplumbağamızdan zaten güçsüz olan hayatını kaybetti, ardından tam bir azman olan eşi, inanılmaz bir şekilde yemekten kesilmek suretiyle resmen intihar etti diyebiliriz. Tabii bu arada yalnız kalan eşi yaşatma çalışmaları sırasında eve 3 tane daha kaplumbağa alındı, onlar hala sağlıklı. (bunların isimlerini cin-can-cem koydum, vefat eden çiftin ki ise şap-şal'dı.) Gel gelelim 3. ölüme, anneciğim ve yardımcısı (Batman ve Robin gibi) bir sabah bahçede saksağanların acaip çığlıklar attığını duyar, bizim köpek de bu saksağanların çıkardığı seslere illet olmakta ve çıldırasıya havlamaktadır. Bunun üzerine saksağanların niye çıldırdığını anlamak, daha da doğrusu onları tellerimizin arkasından, kot farkından dolayı 3m yukarıda kalmakta olan arkadaki bahçeden kovalayıp köpeği susturmak için inceleme çalışmalarına başlarlar. Bir de ne görsünler, yaralı yavru bir saksağan, onu yemeye hazır nazır bir kedi ve yavruyu kurtarmaya çalışan akrabalar. Bizim Batman gerekirse kediyi kaçırmak için eline aldığı minik taşlarla nöbet tutmaya başlar, Robin ise dağ bayırı aşmak, arka bahçelere dalmak suretiyle yavruyu kurtarmaya gider. Görev başarıyla tamamlanır, saksağancık kanadından ameliyat ettirilir ve bakım için 10 günlüğüne evimize misafir olarak alınır. 3-4 günlük yoğun emeklerin ardından (veteriner, kafes temini, beslenme, ilaç içirme, bahçeye, balkona çıkarıp aile fertleriyle konuşturma ...) bir sabaha karşı ellerimde öldü. Kendisi (bu arada adını Bayram koymuştuk, göbek adı da Şaban'dı) tıpkı bundan önceki yaralı güvercinlerimiz, saksağanlarımız gibi benim odamda konakliyordu, her sabah 5:30 - 6 gibi onun sesiyle uyanıyordum, çoğunda bir kanadı bağlı olduğundan dengesini kaybedip düşüyor ben kalkıp kaldırıyordum, işte birinde bir türlü kalkmak bilmedi :( Neyse işte öyle...

Çarşamba, Haziran 17, 2009

ne kadar cok sey var yapmam gereken. evlilik islerinin haricinde, bir kac farkli konuda doktora gitmeliyim, fatura odemeliyim, arabami servise goturmeliyim, hizmet birlestirmesi ile ilgili islerimi takip etmeli, yurt disi durumu vs ile ilgili karar vermeli, tez onerisi hazirlamali... uzadikca uzuyor liste :( John Lennon der ki:
"Life is what happens while you are busy making other plans. "
2 gun daha izin aldim, tadilat islerinin pesinden kosmak icin. bu arada dun laminat isini de hallettim, ha bir de perdeciye gittim, yarin olcuye gelecekler. bugun de kapilar takilacak. sanki gittikce eve benziyor bizim insaat. bu arada babam; annemi proje muduru, beni de santiye sefi ilan etti :) gorevime layik olmaya calisiyorum...
lily allen'in "not fair" sarkisi bugunlerde favorim. yerimde duramiyorum dinlerken. koltukta zip zip zipliyor, saga sola sallaniyorum.

Salı, Haziran 16, 2009

İzin almıştım kaç gündür, iş yerinde değildim, sanal dünyayla tüm bağımı kopardığımdan haliyle blougumu da yazamadim. Bu esnada evin tadilatını epeyce kolayladım. Bu arada dün evin su aboneliğini de aldım, wc için aradığım özel bir batarya (musluk yerine batarya demeyi de ister istemez öğrendim, şaka maka tamirat tadilat literatürüne de, terimlerine de oldukça hakimim artık) vardı, onu da tüm Ulus'u talan etmek suretiyle buldum. Bi laminantımız kaldı, onu da bu ara halletmeyi planlıyorum. Sonra bilmem kaçıncı seviyeye yükselecek ve perde, halı, aydınlatma peşinde koşmaya başlayacağız. işte böyle...

Pazartesi, Haziran 08, 2009

Günlerdir evin tadilatı ile ilgili koşturmaca halindeyim. Yoruldum... İş hayatıma geri dönsem dinlenicem, o kadar yani. Önümüzdeki günleri de izin aldım, o günler sayesinde, bu işe toptan çözüm getirmeyi umuyorum. bakalim hayirlisi...

Çarşamba, Haziran 03, 2009

Tadilat başlayalı 10 gün oldu ve benim Şebnem'e hak verme zamanım geldi de geçiyor:) Şu tadilat başlasa daha ne isterim demiştim ya, evet bitsin isterim. Sonracığmaa, bütün sipariş ettiğim dolaplar gelsin isterim, seramiklerim, vitrifiyelerim, armatürlerim seçilsin, alınsın, konulsun, yapışsın isterim. Kapılarım takılsın, yerlerim yapılsın isterim. Halıydı, abajurdu, kıldı tüydü tüm zımbırtı alışverişleri hayatımdan defolup gitsin isterim.

Ya ben yeni evine taşındığında dolap yaptırmakla uğraşmak istemediği için aylarca kutular içinden kıyafet bulup giymiş adamım, odasının lambası anası tarafından gezilip tozulup bulunmasa duyla oturmaktan rahatsız olmayan, benzer şekilde halısını annesi beğenip getirmese çıplak zeminden bir gıdım rahatsızlık duymayanım. Odasındaki masasını, radyodan alışveriş hakkı kazanmasa, yıllarca almaya niyeti olmayan, kütüphaneyi ise yıllardır yaptırmayıp sonunda da evlendiği için yaptırmadan evden ayrılan; yatak başını kocası istediği, komidini yaptırmasa eve gelen herkes 50 soru sorar diye onlarla uğraşmamak için yaptıran biriyim. Nitekim yıllardır kendim bir komidine sahip değilim, rafları üst üste koyup kendime bi başucu yapmışlığım falan var. Aah ah... Ben ki alışverişten bu kadar nefret eder, aynı zamanda mobilya konusunda bu kadar gevşekken bu hallere düşecek adam mıydım? Vaah vah... Bittim ben bittim, daha evlenmeden yoruldum, işin ucunda sevgiliyle paylaşılacak bir yuva ve bir ömür olmasa çekilmez bu çile... Tek sevinilecek nokta, bu sürece katlanabilmemin, onu ne çok sevdiğimin bir kanıtı olduğunu görmek ve bu sayede onun kıymetini bilmek olabilir :)