Cuma, Haziran 29, 2007

bölümde ilk iletişime geçtiğim, kendimi en yakın buldugum, super samimi bi hocam var; Yasemin Hoca! daha evvel gecmistir blogda adı, ama dayanamadım, bi daha yazmak istedim, duygularim kabarmis durumda ona karsı sonra haftalarda... duysun tüm dünya, cok seviyorum kendisini:) degisik bi tarzi var, sanirim herkesi acmiyor, ama olsun...
ayrica arkadaslari da kendi gibi. 2 arkadasi var sevdigim, hele onlardan biri tum universitede tanidigim bildigim en harika hoca: Aysun hoca! liste bası o... o bambaska bi insan, ama bizim bolumden diil:( kimbilir belki bi gun daha fazla bir araya gelme, beraber calisma imkanimiz olur onunla da, matematik egitiminde ne de olsa;)

Perşembe, Haziran 28, 2007

Kahve fallarında çıkar ya, yüreğimin kabarmış hallerindeyim. Tıpkı yelkenleri açıp, dümeni bırakmış gibiyim. -sız, -siz ekleriyle oluşturulmuş kelimelere indirgemişim kelime hazinemi... KararSIZım, gitmem gereken yönü bilmiyorum; ne haritam var, ne soracak kimsem, rüzgarla sürükleniyorum. İçinde bulunduğum gün için bile plan yapmamak rahatsızlık verirken bana, hayata dair belirSİZliklerle dolu aklım, kendimi tanıyamıyorum.

Bir başka ben oldum ben... Bir günü masa başında, bir sandalyede geçirebiliyor, oradan kalkıp direk yatabiliyorum. Tüm gün yapmam gereken işleri düşünüp, her geçen gün yığıldıklarını görüp daha da endişelenerek, yine de bom boş oturmayı başarabiliyorum. Bir bilgisayar misali kitlenebiliyor ve formatlanmadan tekrar açılmayabiliyorum. Kendi kendime konuşabiliyor, kendimi içkiye verebiliyor, hatta içmeden sarhoş olabiliyorum...

Kızabiliyorum nedensiz, küskün uyanabiliyorum. "Umut" kelimesi çıkmış gibi sözlüğümden, hele "neşe" var bile olmamışken, "mutluluk"tan bahsedemiyorum. Ancak belki bir an için gülümseyip, 3-5 dakika sonra tekrar uzaklara dalıyorum. Dağılmış boya kalemleri misali kendimi kaybedebiliyorum ve karanlıkta rengi görülmeden seçilmiş bir kalem gibi, ne renk çıkacağını bilmeden kağıda değiyorum. Herkesi dinleyip, hiç birine kulak asmayabiliyor ya da her nasihatı yerine getirmeye çalışıp hiç birini beceremeyebiliyorum...

Vahşi doğadan alınıp kafese konan bir aslan gibi huysuz, huzursuz, kavgacı; sokağa atılmış çaresiz bir evcil kedi misali acınasıyım. Ya susuzluktan bükük boynum, ya fazla sudan çürümüşüm, tek bildiğim artık çiçek açmıyorum... Güneş fayda etmiyor, yaz gelmiş, yaz gidiyor, ama bana fark etmiyor.

Sıkıntı var içimde yalnız... Sanki yer yarıldı tüm mutluluk kaynaklarım dibine kaçtı, ortada mutlu olmak için tek neden bulmak mümkün olmuyor. Dostlar uzak, sohbetler soğuk, her yer sıkıcı, günler bitmez geliyor. Sonsuz bir boşluğa düşmüşüm sanki ve kuyu hiç bitmeyecek hissi uyandırıyor. Masallarda olur ya, dipsiz kuyular, hatta bazılarında dünyanın öbür ucundan düşülür aşağıya, onun gibi tıpkı...
huzurumu kaybettim... gören var mı?

Cumartesi, Haziran 23, 2007

bitap düstüm üzüntüden... yoruldum, yıprandım;
sanki elinde bir bıçak, yüreğimi deşmenden...
ama biliyorum kurudugunda göz pınarlarım, kalmadıgında ugruna dökecek gözyaşım, temizlendiginde kalp kırıklarım; azalacak acım. Akıp gittiginde, artik icimde zehre dönüşen aşkın; yanmayacak daha fazla canım... hani her karanlığın sonu aydınlığa varır, her yokuşun bir inişi vardır ya, hani hüzün her daim tek birine ait olamaz ya ona güveniyorum...
juriye girdim, bitmedi tez:(
3 ay uzatma aldim...
böööö

Perşembe, Haziran 21, 2007


heyooo! ozel ders verdigim (ne dersi diye merak ederseniz matematik) ogrencilerden biri karnesini almis simdi, beni aradilar hemen. Zayifti derse basladigimizda ve 4 dusmus karnesine :D cok sevindim... aslinda biraz problemli bi ders donemiydi, hatta saolsun en sonunda ergenlik cagindaki cocuklara ozel ders vermeye tovbe ettirmek uzereydi beni. gerci sonlara dogru iletisim kurmayi becerdim:) arkadas olduk bile diyebilirim. "huysuz ve tatli" delikanli:) ay canım beniiim... son gunlerde aldigim en guzel haber... yuppiii:)

Çarşamba, Haziran 20, 2007


jüriye son 2 gün, gerginlik had safhada. sunumu hazirladim, ama eklemem gereken seyler var, ayrica calismaliyim da... yine sıfır konsantrasyon. tez bi yandan, ev kalabalik misafirlerimiz var bi yandan, aşk hayatı öbür yandan.. oof... ben ruh halime gore sık sık masaüstü arka planı degistiren biriyim. bugunlerdeki su tepedeki piskopat...

Bekleye bekleye kurur insan, bir damla su gelmez gibi köklerine, tek damla düşmez gibi yaprağına; çatlar kalbi susuz toprak gibi...

Bekler önce kendiliğinden düşünülmeyi, söyler sonra beklediklerini ve beklemeye başlar söylediklerini, bulamayınca karşılık kızar, bunu belli edip bekler tekrar, üzülmeye başlar ardından, yine söyler, bekler ve ağlar bu sefer. Sanki çatlamış kalbini, ıslatacakmış gibi kendi damlaları... Utanıp saklamaz, gösterir gözyaşlarını, her biri pırlanta değerinde olan, aktıkça sevgiyi azaltan gözyaşlarını. Onların da işe yaramadığını görür. Acısı büyür, acısı büyür, dağlar kadar olur; geçilmez, aşılamaz dağlar kadar... Önceki, kalp kırıklarına benzemez bu acı, kor düşer yüreğe, yakar yakar deler geçer sonunda. Tamir olmaz, yama tutmaz yürek, gerisi boşuna çaba...

Pazartesi, Haziran 18, 2007

Sözler kaybeder değerini, hep tekrarı gibi gelir bir öncekinin, nitekim öyledir de çoğu zaman. Lafla peynir gemisi yürümez ya, dinlenmez olur tam da bu yüzden birbirinin aynı sözler; ortada gözle görülür bir şey olmadan.

Gözü kör olan aşkın, açılır gözü bir nevi, görünür olur pürüzler, fark edilir problemler. Bu aşamasına geçilmemelidir hiç bir zaman aşkın. Kör gözlerle yürür çünkü ancak ilişkiler...

Yemek yemesi güzel görünmelidir, yapması da, en lezzetli makarna onun ki olmalıdır, dünyanın en güzel yemeği de onunla yenen makarna. Antep fıstığını en güzel ayıklayan, ellerini en güzel yıkayan, sütlü kahveyi en güzel yapan o olmalıdır her zaman. Dünyanın en yakışıklısı, en güzel ayaklısı, en tatlısı... En iyi tenis oynayanı, en beraber yaşanılası...

Huysuzluklarıyla baş etmek oyun, isteklerini yerine getirmek zevk, bir araya gelmek için çaba göstermek mutluluk kaynağı olmalıdır; beraber uyumak uğruna çok şey verilecek, beraber uyanmak dünyalara değişilmeyecek bir şey... Tek sözüyle durmalı ya da dönmelidir dünya...

"Sen varsan herşey tamam, sen yoksan herşey eksik" diyen şarkı tanımlamalıdır hislerini. "hiç bir şey de gözüm yok, sen yanımda ol yeter" diyebilmelidir insan ona. Ancak hissetmek ya da söylemekle kalmamalı, göstere de bilmelidir aynı zamanda... Hani lafla peynir gemisi yürümez ya, işte tam da bu yüzden...

Saçlarımı kestim,
sevdiğin için uzattığım,
artık bir anlamı olmayan saçlarımı...

Pazar, Haziran 17, 2007

Sadece kırılmaz, yalnızca acımaz; kanar bazen yürek... İleri halidir acının hissedilen. Parçalar kopmaktadır. Ne zaman götürsen elini sol köşeye, eline kan bulaşır. Gözler buğulu, kilitlidir dudaklar. Çaba gösterme aşamasını geçmiş, beklemeye girmişsindir. Seni ondan başka kimse çıkaramaz bu halden. Dostlar gelir, dostlar gider, herkes bir şeyler söyler. Anlamsızlaşır herşey, dünya boşalır, bir başına kalırsın, ya da herkes durur sen kaybolursun dünyadan. Karışır tüm fikirler birbirine, önce parmaklarındaki avucundaki kanı gösterir, tükendiğini söylersin sevginin, 3-5 cümle sonra hala sevdiğini fark edip, herşeye rağmen aşkını ilan edersin.

Dönülmesi zor ama imkansız olmayan bir yoldur girdiğin, ama sen kendin, geldiğin yere geri çıkamazsın. Kurtarılmaya ihtiyacın vardır Gratel misali. Beklersin bir süre ve gelen giden yoksa, devam edersin girdiğin yola. Korkmaya gerek yoktur aslında o noktadan sonra fazla, varır ne de olsa onun ucu da aydınlığa. Yalnız, teker teker çıkılır o taraftan ve sonra gider herkes kendi yoluna...

Cuma, Haziran 15, 2007

Hani sıkıntı gelir oturur göğsünün üzerine, düğümleniverir boğazın, saldırmaya yer ararsın, herkes sinir bozucu, her şey can sıkıcıdır. Odalara sığamaz, sokaklarda hiç dolanamazsın. Hem oturmayı istemez, hem yorgunluktan ayakta duramazsın. Uykusuz değilsindir aslında, yorgun da. Ama her gören öyle sanar seni, hatta bir kısmı hasta… Şiştir gözlerin, damlayıverir durduk yerde yaşlar, kulağın telefondadır, çalması ümidiyle… ama öyle hallerdir ki bunlar, çalması da geçirmez sıkıntını, aramasını umduğun kişi de arasa, kalkmaz üstündeki kaya; durur yerinde, hatta bazen üstüne yeni taşlar eklenmişçesine ağırlaşır. Arkadaşlarını arasan, sohbet fazla gelir, yalnız kalmaksa tam bir işkencedir. Kalabalığı çekemez, yalnız kalmayı ise hiç istemezsin. Umuttur insanı yaşatan ya, başlayınca tükenmeye umudun, insanlıktan çıkmaya başlarsın. Konuşmak istemezsin, susmak da… Sezen Aksu koyarsın fona, her dertlendiğinde yaptığın gibi, en iç acıtan şarkılarını seçersin… “yandım yar, közlerimi savur savur bitmiyor…” diye haykırırsın. Düşünürsün sonra közlerin mi seni üzen, yoksa közlerin küllenmesi mi? Durmadan elinde bir dergi, sönmek üzere olan mangalı, tekrar yakmaya çalışma çabası içindesindir belki de. Ter damlar alnından, kolun ağrır, ama işe yaramaz. Yeni kömür atmak lazımdır içine, oysa elinde bir parça bile kömür kalmamıştır. Yüreğinin tekrar alevlenmesi için, onun da yardımına ihtiyacın vardır...

biriktirilmiş yazılarım var… aklima takılanlar, dilime gelenler, ama elimden cikamayanlar... sanirim tezi juriye dagitmis olmanin hafifligiyle bugun onlari yazacagim... oncelikle okulun bittiginden ve 4'lerin mezun olup gittiginden bahsedeyim...

cok tuhaf bi his benim icin, onlarin yilligina yazi yazdim, mezuniyet balolarina katildim, kep torenlerine de gidecegim, icim bir tuhaf oldu gittikleri icin, sevindim onlar adina, biraz da huzunlendim, hem de hic derslerine girmemis, bir cogunu sadece koridorlardan taniyor olmama ragmen. Gelecek sene bu zamanlarimi dusunemiyorum, bugunun 3’leri yarinin 4’leri olacak ve onlar da gidecek:( belki de butun ogretmenlik hayatimda ayrilmasi en huzun verecek ogrenciler 3’lerdir, cunku gozbebegi onlar:) ilk’ler… unutulmayacaklar…
hoscakalin 4'ler, arada ugrayin beytepe'ye, bi cayimizi icin ve iyi guzel isler yapin, gurur duyalim sizlerle... ay tam nine olmusum ben, neyse napalim boyle cikiyo icimden...
tezimi verdim millet, bi saniye sakin olun, henuz juriye girmedim, sadece hocalara dagittim juri oncesi... 1 haftam var, sunum hazirlamaliyim ve savunmama calismaliyim. iste oyle, hepimize hayırlı ugurlu olsun:)

Salı, Haziran 12, 2007


sali aksami 22:00, bölümdeyim, uzun bir sürede burda olacaga benziyorum. tezimi yarın jürime dagitacagim. bugun danismanimla gorusmem vardi, yarina kadar bir suru duzeltmem gereken yer var. 22 haziranda da jürim var iste. sanirim bu tez bitince hayatimdaki bir cok insan rahatlayacak, daha da fazlasi ise sevinecek:) acaip uyku bastirdi, geceyi nasil cikaracagim bilemedim. daha da bir dunya isim var... of off..

Pazar, Haziran 10, 2007

pazar gunlerini sevmem oldum olasi, sevenleri de anlamam... gunlerden Pazar, okuldayim yine, haftalardir geceli gunduzlu, hafta ici, hafta sonu demeden burda oldugum gibi... 22sinde jurim var. bitmeli artik bu tez. ikimiz de bitmek uzereyiz, bakalim kim once bitecek... hava kapali, bunaltici, tıpki tezim gibi...

sevgilisinin yaninda olmali insan boyle gunlerde, hatta her gun oyle olmali, ama bunaltici pazar'larda kesin! en guzel oyle gecer boylesi Pazar'lar... soyle sırtınızı yaslayıp onun koca gobegine, basinizi dusurup omzuna, size yaptigi sutlu kahveyi yudumlamalisiniz, sevdiginiz dizinin karsisinda... kahveler bitince, tatli sulu yesil erikler esliginde bi bolum daha izlemelisiniz pesinden beraber. sonra yemek pisirmeli, kucuk dikdortgen masada gule eglene yemelisiniz. e sonra da hem biraz hava almaya, hem yurumus olmaya niyetlenip sokaga atmalisiniz kendinizi. birer kulah dondurma alip, ısıklı caddeyi gezmelisiniz.

Cuma, Haziran 08, 2007

cuma 19:30, bolumdeyim. bangır bangır oynak müzik çalıyor, önümde dunya kadar karman corman çiziktirilmiş kağıt, bir sürü de kitap, ayrıca masada önceden yazılmıs tezler gırla gidiyor, her birinden 10'ar sayfa alıp yazabilsem tezi bitirmiştim zaten... dosyalar dosyalar... bi nescafe kavanozu, bi fıstık ezmesi kavanozu, bi koca torba çekirdek, ondan daha koca, çekirdek çöpleri için hazırladığım ve içi dolu, kağıttan külah... çeşit çeşit bardak, çanak... kalemlikten kaçıp kurtulmuş, her biri bi tarafa saçılmış 10 civarında kalem. sandalyede kaykıla kaykıla yatar poziyona gecmis bi ben, gün boyu sıkılan tonton ayaklar da özgürlüklerini ilan etmiş, ayakkabıları çıkartmış vaziyette, masanın üzerinde. ve tataa!! kimsenin kalmadığını sandığım bölümde, canlı birileri daha varmış, hocalardan biri çıkıp kapıma geliverdi, sessizce yaklaşmış, aynen bu poziyonda yakalandım:) komik oldu tabii, neyse işte oyle.
NOT: Allah kimseyi cuma aksami çalışmak zorunda bırakmasın, herkes bu mübarek cumalarda sevdikleriyle sevdigi mekanlarda takılıp eğlenebilsin. sinemaya gitsin, bara gitsin, yemege gitsin, yesin içsin, parkta bahcede gezsin, cay kahve kurabiye keyfi yapsın... amin amin...

Çarşamba, Haziran 06, 2007


Sakin bir Haziran akşamı Beytepe'de... Yağmur bulutları dağılalı biraz olmuş, güneş henüz batmış. Fıskiyeler çalışıyor her tarafta. Yeşilin üzerinde koyu mavi gökyüzü sessiz sedasız uzanmakta. Kimsesiz kalmış Beytepe. Bi bana kalmış, kimsecikler yok etrafta. Hafif, tatlı bir esinti var havada, dilde bir Müzeyyen Senar nakaratı; "Aşk gibi, sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın". Tekir bi kedi, dolanıyor etrafta, gülümsetiyor şaşkın şaşkın dönüp bakınca. Hayat güzel, hayat duru. Dostlar var, dosttan öteler ve canından öteler de... Hayat güzel, hayat yaşanılası, görebildikten sonra, mutluluk dolu insanın her yanı...

Salı, Haziran 05, 2007


iyileşmiyor gönül yaram, dışarıdan bakışta bir şey yok, ama içerisi deli gibi acıyor... köpek ısırmıştı bi kez kolumu, bu yara onunkine benziyor. dişleri kemiğime değene kadar inmişti köpeğin, çok kanamıştı kolum, ama bir kaç haftada o koca dişlerin izi kapanmış, yara görünürde iyileşmişti. oysa aylarca elimi tam kullanamadım, hep acıdı canım, sinirlerim kopmamıştı, ama oldukça zedelenmiş, ezilmişti. her hareketinde elimin, kolumun; bi acı oturuyordu göğsüme, nefesimi tutuyor, dişlerimi sıkıyodum, yaş geliyordu bazen gözlerimden. öyle bir yara işte şimdiki de. psikolojik yanı da ayrı ağırdı, dost bildiğim köpeğin ısırığı öylesine sarsmıştı güvenimi, ondandır şimdi köpeklerin kuyruk sallamalarını, sevgi gösterilerini her zaman inandırıcı bulmayışım, ondandır hareketlerinde yalan arayışım. öyle bi yara işte bu da... iyileşmiyor yaram, ne yapsam, ne kadar istesem de iyileşmiyor... zamana ihtiyacı var, ilaca ihtiyacı var ve en önemlisi iyileşmesini isteyen birilerine ihtiyacı var...