Salı, Aralık 29, 2009

Yeni yılda hediye alma bahanesiyle alışverişe çıktım, alışverişten zerre olsun hoşlanmadığım için işte ancak böyle bayramda seyranda sokağa dökülüyorum ve böyle zamanlarda da herhangi birine bir şey almaya sıra gelene kadar ister istemez kendi eksiklerime dadanıyorum. Pazar günü saat aldım kendime. Eskiden saatsiz sokağa çıkmazdım, sonra cep telefonları çıkıp her daim cebimizde durur olunca saatlerimin de pabuçları dama atıldı, ama saate bakmak için telefonu çıkarmaktan bıkmıştım. Ve sonunda kendime saat almayı başardım... Dün de yine hediye bakınırken 2 kazak, 1 gömlek, 2 de bluz aldım, hemencik de giyiverdim hatta bugün birini üzerime. İşte öyle...

Cumartesi, Aralık 26, 2009

Tezimle ilgili yapmam gereken çok şey var, öneriyi verdim gitti, üstelik jürideyken de seçimlerdeymişimcesine atıp tuttum, işim iyice zorlaştı. Örneğin:
Jüri - Ortamı Türkçe'ye çevirmen daha iyi olur.
Ben - Tabi canım tabii yaparız, beni jüriden geçirin onu da yaparız.
Jüri - Bilmem ne değişkenlerini de göz önünde bulundurmalısın.
Ben - Ay olmaz mııı, tezim bir kabul edilsin, ben nasıl inceliycem o değişkenleri.

Haa tabii bir de danışmanım beni çok güzel sıkıştırıyor (gerçi sıkıştırmasa daha fena), örneğin geçen sene yaklaşık 2 ay süren bir çalışmanın benzerini 1 hafta içinde bitirmemi söyledi... O yüzden ben de şu an - Cumartesi, 18:40- bölümdeyim :(


Birikti yazılar birikti, ne zamandır aklımdakileri yazamıyorum. Şöyle hızlı hızlı ekliyeyim bir şeyler dedim. Konumuz film. Öncelikle "New Moon". Twilight'i kocacığımla DVD kiralayıp izlemiştik, filmci çocuğun tavsiyesi üstüne. O şekilde keşfetmiştik, onu beğendiğimiz için haliyle new moon'a sinemada gittik, bunu da beğendik, animasyon açısından biraz daha iyi olabilirdi, ayrıca bazı sahneleri döndüre döndüre çekmişler inanın midesi bulansın diye, onlar olmayabilirdi falan ama, konusu güzel. Oyuncularda da esas kız biraz uyuz bir tip ama edward da jacob da güzel, biri daha havalı diğeri daha çocuksu, ikisi de ısırmalık ;) Güya vampir filmi ama kan revanla işi yok, naçizane bir aşk hikayesi. Tavsiye edilir... Ha bu arada serinin 3.sünün kitabını aldık, sanırım filmine kitabını okuyup gideceğiz...

Gelelim bir başka filme: Avatar. Fragmanını izlediğimde o kadar da cazip gelmemişti, ama aslında alttan verdiği mesaj (ABD'nin Irak'a vs. girmesi, halkına yaptığı eziyet ...) önemli. Ayrıca da animasyonla gerçek insanlar bir araya gelince sırıtır ya, öyle bir şey yok, o mavi yaratıklar yani na'viler de insanlar kadar gerçek ve aynı ortamda görünüyor. İzlenmeli :)
Ya aslında epeydir aklımda, yazılarımı etiketlesem diyorum, ama her seferinde geçiştiriyorum, ama eskiler etiketli değil kiii, böyle yarım yırtık olacak diyorum filan falan. ama bugünden tezi yok başlayacağım etikeleme işine... Hatta elimden geldiğince geriye dönük de yapmaya çalışacağım.

Pazartesi, Aralık 21, 2009

10 günü sonunda bölümdeki tadilat bitti, temizlik de bugün yapıldı, ben de sonunda odanın düzenini değiştirmek suretiyle yerleştim, (yüzüm kapıya dönük, monitörümü gelen geçen göremiyor artık, bir de yazı masam pencerenin önünde, bir şeyler okursam, biraz da ağaç görebileceğim) ama şimdi de başka tip adamlar dolanıyor, perdecilermiş, perde yapılacakmış, odamız hiç direk güneş almıyor, perdeyi ne yapacağız anlamadım, bir de karartacak içeriyi daha beter...

Dün Reiki uyumlaması yaptırdım. Bir nevi el verme durumu. Özetle birine ellerimi uzattığımda kendi enerjimi değil, kanal vazifesi görerek evrenin enerjisini verebilecekmişim artık. Bakalım uyumlanmış halim nasıl olacak...

Perşembe, Aralık 17, 2009


Aynı soruya takılıyorum, "Why did I come to grad school?"

Her sabah evden, bugün trafikte sinirlenmeden işe gideceğim diye çıkıyorum, neredeyse hiç bir sabahsa sözümde duramıyorum. Ehliyetlerini nerelerden kimlerden aldıkları belirsiz, araba kullanmayı bilmeyen, beceriksiz, onun ötesinde gerizekalı bir ton adam var çünkü etrafta. Mesela fren mesafesini, kendileri için ayrılmış boşluk zannedip, utanmadan oraya yerleşiyorlar...

Çarşamba, Aralık 16, 2009

İsterdim isterdim; portakal mandalina gibi soyulsun isterdim...

Salı, Aralık 15, 2009

Agatha Teyzenin 4 romanını daha okudum, günlüğüme not düşeyim ki, sonra hangisini okumam gerektiğini karıştırmayayım.
1) Ölüm diken üstünde
2) Ölümün tam zamanı
3) Fare kapanı
4) Koltuktaki ölü

Yazarın okuduğum kitap sayısı arttıkça, neleri sevip sevmediğimi daha iyi anlıyorum; mesela hikayelerden oluşmayacak, bölük pörçük oluyor (Ör: "Ölümün tam zamanı" ve "Fare kapanı"nı bu sebeple sevmedim), zaten hikaye işine oldum olası alışamadım. Bir de başrolde meşhur dedektif Hercul Poirot olacak. Gerçi "10 Küçük Zenci" gibi, Poirot'suz da harikalar yaratabiliyor...

Pazartesi, Aralık 14, 2009

Bölümde camlar değişiyor, önlerine de mermer yapılıyor. Perşembe günü toplandık, masaları çektik camların önünden, yapıştırdık köşeye, naylonlarla kapladık, Perşembe geçti, Cuma geçti, ha tabii, her tarafın camları vurulup kırıldığı için, ceryanı da göz önünde bulundurunca bölümün içi dışından daha soğuktu. Bugün Pazartesi ve bugün okula; masama, bilgisayarıma kavuşma, popomu alalade bir sandalye yerine kendi sandalyeme koyma ümitleriyle geldim, oysa camlarımız olmasına rağmen henüz mermerlerin yapılmamış olduğunu öğrendim. İşin kötüsü adamların ne zaman gelecekleri de belirsiz. Ben de hafiften kaldırdım naylonları, masamı itekleyip, kendime sığacak bir yer açtım, yarı naylonlu ve sırtım kapıya dönük olarak çalışmaktayım. Neyse çilesi bol oluyor, ama yine de memnunum bu yenilenmeden. Gerçi koca yaz çuvala mı girdi o da ayrı...

Çarşamba, Aralık 09, 2009

Fakültenin spor koordinatörüyüm ya, onunla uğraşıyorum yine. Yaptığım bir işin de yarım yırtık olmasına dayanabilsem aslında, böyle zor olmayacak hayat benim için. Kimse benden fazla bir şey beklemezken, bir kişi bile hesap sormazken, sistemi daha işler hale getirmek için uğraşıyorum. Afiş bastırmaya başladım önce, sonra yanıma bir yardımcı gerek dedim, onu aldım. Şimdiyse bir grup kurmaya çalışıyorum, her takımla ayrı ayrı ilgilenilmesi için. Ama bunlar beni çok yoruyor tabii. Neyse, ben de buyum işte...

Pazartesi, Aralık 07, 2009

Sanata Saygı etkinliğine katılacağım bu gece. O yüzden kendimce şık, içinden gömleğim görünen, içinde oldukça rahat ettiğim jile gibi bir elbise giydim sabahtan üstüme. Ama altına şık bir ayakkabı giymeyi başaramadım yine. Gözümde büyüdükçe büyüdü, dar kalıplı bir ayakkabı giyme fikri, çizmelerimi çıkarttım yukarılardan, ama ona da katlanamayağıma karar verdim ve sonunda siyah converselerimi ayağıma geçirdim. Bu arada da vicdan azabımı hafifletme çabası içinde kocacığıma seslenmeyi ihmal etmedim. "Spor ayakkabı giysem olmaz mııı?" Şöyle cevap verdi bana. "Senin problemin bu.", ne problemi olduğunu sordum; hayatla ilgili problemin dedi. Düşündüm çok haklı geldi. Elbise yerine bol kotumu giyip gitmiyorum geceye, hem topluma çok ters düşmeyeyim, hem organizasyon sahibi olan kardeşimi mahcup etmiyeyim diye. Ama sevgimin ve toplumun getirisine de benim rahatımı bozacağı noktada katlanamıyorum, spor ayakkabımı giyiveriyorum işte. haa içim rahat ediyor mu, eh birilerine danıştığıma göre az biraz da vicdan yapıyorum; ama sonuç değişmiyor; rahat bir elbise, fazla sırıtmayacak spor bir ayakkabıyla ortayı buluyorum. Kocamın dediği gibi problemim bu ve ben bunu hep yapıyorum :) Bayram gezmesinde, aile saadetinde, iş yerinde, arkadaş arasında, kısaca hayatımın her alanında...
Anlaşılan Mısır hatıralarımı paylaşacak zaman bulamayacağım uzun bir süre, o yüzden hiç değilse nerelere gittiğimi yazayım özetle: Ankara'dan Luxor'a uçtuk önce. Orada Nil'deki gemimize yerleştik, Karnak ve Luxor tapınaklarını, Krallar Vadisini, Hatşepsut Tapınağı ile Memnon dev heykellerini gezdik. Bu arada gemiyle Esna üzerinden Edfu'ya geçtik. Akşamında Galabia (Mısırlı kıyafetleri:)) partisi yaptık. Sonracığma Edfu (Şahin Tanrı Horus) ve Kom Ombo Tapınaklarını gezip Aswan'a geçtik. Bir ara faytonlarla gezdik, o Aswan'daydı galiba... Aswan Barajı, Phila Tapınağı'nı da gezip feluka isimli yelkenlilerle Nil'de gezinti yaptık. Ondan sonra gemideki pılımızı pırtımızı toplayıp gemiyi terk ettik, otobüse binip Abu Simbel'e geçtik orada 2. Ramses (ki meşhur olan bu ikincisi) ve karısı Nefertari'ye ait tapınakları gezip, Kahire'ye uçtuk. Conrad'a yerleştik, Kahire müzesini gezdik, papirüs dükkanına gidip papirüsün nasıl yapıldığını gördük, piramitleri ve Sfenks'i gezdik. Sonra İskenderiye'ye geçtik, Hilton'a yerleştik ve orada Kral Faruk'un sarayını, Kaitba Kalesi'ni ve limanı gördük, son olarak da Catacomb mezarlarını gezdik, bu kadar koşturmacanın 3 konaklama yeri değiştirmenin ardından "evim evim güzel evim" diyerek Ankara'ya uçtuk...

Çarşamba, Aralık 02, 2009

Mısır'daydım 1 haftalığına, Pazartesi döndüm. Yazmam gereken çok şey var, ama başımı kaşıyacak vaktim yok.
Döner dönmez tez önerisi için jüriye girdim, fena geçmedi, tabii "çok çalışmam lazım çok" diye çıktım jüriden.
Bloguma yazmayı özledim...
Ama saat 8, bölümdeyim ve bitirmem gereken işin ancak 3'te 1'ini falan yapmış olabilirim...