Pazar, Aralık 18, 2011

Boğazında tüy yumağı olan bir kedi gibiyim,
Nereye kussam bilemedim...

Cumartesi, Aralık 17, 2011

Bloguma göz gezdirirken Haziran ayında taslağı oluşturulmuş bir yazı buldum, belki de yazı demek doğru olmaz, tek bir paragraf üstelik tamamlandığından bile emin değilim. Çözdüğüm bir testin sonucu muydu neydi kim bilir, nereden nasıl yazdığımı çıkaramadım, ama gayet geçerli olduğunu düşünerek geç de olsa yayınlıyorum.

'Yetenekleriniz sayesinde bir çok işin altından büyük bir beceriyle kalktığınız insanların gözünden kaçmıyor. Bu nedenle üzerinize düşen iş yükü başkalarına oranla fazla. Tam bitirip kendinizi mutlu edecekken, başka bir işin ucundan tutmak durumunda kalıyorsunuz. Profesyonellik anlayışınız şikayet etmemeyi de içerdiğinden, sessiz, sakin, ama bir hayli yorgunsunuz...'

Salı, Aralık 13, 2011

Çoğunlukla mutlu hissetmek,
hatta yaşamı anlamakta zorlananlara şaşıp kalmak;
Bazense mutlu olmak için tek bir sebep bulamamak,
hayatın yüküyle ezilmek,
sıklıkla sevdiklerini kaybetmekten korkmak,
gözyaşlarına hakim olamamak.
Hiçbir şey yapmak istememek,
durdurup zamanı bir süre kaybolmayı dilemek.
Bu çelişkili duyguların tek tutarlı yanının,
tekrarlanacak olduğunu bilmek...

Pazartesi, Aralık 12, 2011

12. İstanbul Bienali

Eylül sonuna ait bir yazıyla blogumun tozunu alıyorum. 12. İstanbul Bienali... Kaç seferdir Bienal için İstanbul'a gidiyordum, bu sefer biraz daha farklıydı durum, benim İstanbul gezime denk gelmişti Bienal. Beni aylardır sabırla beklemekte olan (!) siz değerli okuyucularım için bol fotoğraflı bir yazı yazacağım ve üstün (!) sanat anlayışımla beğendiğim parçalardan bazılarını paylaşacağım.
  • Senden Sonra Uzam - Zamanın Geometrisi, Nicholas Bacal
  • 1'de 2, Jonathas de Andrade
  
  •  Güzelim Ev: Savaşı Eve Taşımak, Martha Rosler

Pazar, Ekim 16, 2011

Ne tuhaf, yetiyor tek bir darbe, 'ayrılık' dolmasına genzime...

Perşembe, Ekim 13, 2011

"Kalbimin orta yerinde bu nasıl bir cumhuriyet?"
Onsuz geçen tek bir gece bile eziyet...

Cumartesi, Ekim 08, 2011

O yokken, kendimi sadece tahterevalli olan bir çocuk parkında, tek başıma hissediyorum.
Buna sevinmeli mi üzülmeli mi bilemiyorum...

Perşembe, Eylül 22, 2011

Neydi o filmin sözü? ‘Geçen yaz neler yaptığını biliyorum.’ du sanırım. Ona atıfla başlayalım: Neyseki bu yaz neler yaptığımı biliyorum. Unutup gitmeden gezip gördüğüm yerleri anlatayım.

Temmuz’daki blog gönderimde belirttiğim üzere bir proje vardı elimizde ve ben henüz doktora tezimi vermeden projenin içinde bulmuştum kendimi. Nefes bile alamadan, oldukça yoğun bir tempoyla projede çalışmaya başladım, hala da devam ediyorum. Gerçi ben proje ekibimizi, ufacık lab’a tıkışıp sırt sırta çalışmayı ve gece mesailerini sevdiğimden olsa gerek çok da şikayetçi değilim bu zorlu süreçten.

Her neyse, projenin ilk kısmını tamamladıktan sonra, sonunda bir tatili fazlasıyla hak ettiğimi düşünerek Antalya’ya gittim ki bu tamamen ayrı bir blog yazısını gerektiriyor. Çünküüü otelle ilgili şikayetim vaar…

Gelelim yaz boyu başka neler yaptığıma, Antalya’nın ardından biraz şehrime dönüp, sonrasında Bodrum’a gittim. Artık yaşlandığımın kesin kanıtı olacak şekilde Bodrum gecelerine uğramadan geri geldim. En fazla gittiğim yer Türkbükü oldu.

Yine proje sonra yine gezme, üstelik bu sefer Amerika’ya. Alabama ve Florida’da geçen yaklaşık 20 gün. Üstelik Florida’da iki ayrı durak, biri Orlando’daki parklar, diğeri ise Panama City’deki bembeyaz kumsallar. Orlando’da Walt Disney (Magic Kingdom, Epcot, Hollywood Studios), Sea World, Universal Studios ve roller coasterların bolca bulunduğu Island of Adventure’a gittik. Outletleri ve diğer mağazaları saymak istemiyorum, çünkü benim 5 yılda alışverişe ayırdığım toplam süreyi 20 günde kullandık. Ayrıca kocacığımı roller coaster manyağı yaptık, Vil ve Oktay’la görüştük, kuzenin çocuğuyla oynaya oynaya çocuğu delirttik, okyanustaki balıklar tarafından tartaklandık vs.

Haa unutmadan Hurricane Irene’le başlayan yolcuğumuz onunla devam etti, sağ olsun kasırga Amerika’da bizi takip etti. New York’tayken New York’ta, Florida sahillerindeyken de sahilde gezdi. Yarın bir gün soran olursa kasırga görmedik demeyiz. Buluttan gökyüzünün görünmediği koyu lacivert bir gökyüzü, kocaman dalgalar, rüzgardan yere yatan ağaçlar, devrilen çöp bidonları, koltuklar ve çatıdan kopan parçalar, tabii bir de 10 saniye içinde insanı havuza dalıp çıkmış hale sokan yağmur. Bu kadar bu betimlemeyle artık siz de gördünüz sayılır :P

Çarşamba, Eylül 21, 2011

Başlamalı yazmaya



Kaç zaman oldu, kaç kitap okundu, 
Nice yer gezildi ve kim bilir neler hissedildi. 
Not düşülmeden günlüğe; 
Üstü çizildi. 
Kim bilir ne kadarı unutulup gitti. 
Blog sahibi okuyucularına da kendine de ayıp etti… 
Şimdi af dilercesine, 
Yeniden hatırlamak istercesine, 
Tüm izler yok olmadan başlamalı yazıp çizmeye…

Salı, Ağustos 02, 2011

Vildan'cigimin hediye ettigi "Istabul'da Ask Babil'de Ölüm" romaninda basrolde bir kitap vardi, öyküyü kitabin ağzından okumuştum. Bugünlerdeyse şeker kız Pınar'ın ödünç verdiği Filin Yolculugu isimli, filin basrolde oldugu bir kitabi okumaktayim. Jose Saramago'nun yazim dili başlarda pek keyif vermese de sanirim alistim, oykuyu sevdim... Tesekkurler yazarlar ve kizlar :)

Pazartesi, Temmuz 25, 2011

Blogum kendi kendine güncellensin istiyorum. Arada gelip bakıyor, yeni yazı göremeyince bozuluyorum falan. Şöyle aklımdan geçenler metne dönüşse istiyorum, ancak elimizdeki teknolojiyle mümkün değil gibi. Twitterdan da koptum, hiçbir yere yazmaz oldum, doldum da doldum. Doktora tezi ve üzerine gelen kısa zamanda çok işler yapılmasını gerektiren prıoje yaşam enerjimi aldı zannediyorum. Yaz geldi, gidiyor bense sadece havanın bunaltıcı oluşundan dolayı mevsimle ilgili bir farkındalık yaşıyorum. Önümüzdeki hafta çıkacağım seyahatte biraz dinlenmeyi umuyor, bu iğrenç yazıyla da olsa bloguma bir hareket getirmiş olduğum için kendimi kutluyorum...

Cuma, Haziran 17, 2011

Dünyanın En Güzel Kedisi

Evimizin neşesi, dünyanın en güzel kedisi, artık bizimle değil :( Daha mutlu olmasını umduğumuz bir evde. Hoşça kal Kediş, dilerim bizsizlik sensizlik kadar zor değildir. Ben gittiğinden beri her gün seni hatırlıyor ve bol bol ağlıyorum...

Cuma, Haziran 10, 2011

Verdim tezimi, doktor oldum...

Perşembe, Haziran 02, 2011

Hani bünyen o önemli işini bitirip kenara koymanı bekler ya çökmek için,
Hastalanmakta olduğunu bilir de, olmaz direnirsin,
Yatak döşek yatma işini ertelersin,
İşte öyle bir şey...

Cuma, Mayıs 27, 2011

Blogumun yeni tasarımını beğenenler elime mum diksin :)
Yazmaya yeniden hız vermek için, bir değişiklikle işe girişeyim dedim, olma mı?

Çarşamba, Mayıs 25, 2011

O kadar yoruldum, sıkıldım ki yazacak mecalim yok :( Oysa bir ton çöp var boğazımda birikmiş.
  • Geçen Cuma tezimi tez görünümüne kavuşturup, TİK jürisine yolladım, bir nebze olsa rahatladım. 
  • 2 tane ders var verdiğim, o çocuklar geçecek / kalacak, hangi not verilecek, bir dünya dolusu ödev okunacak :S
  • Dün yakın bir arkadaşıma bebek ziyaretine gittik, "aman da ne güzel benim de olsun" falan demiyorum, tuhaf mı bu durum? Neyse içinde bulunduğum psikolojiden çıkınca yeniden düşünürüm.
  • Bu ülkenin hali ne olacak, her gün saçma sapan bir karar, her gün ülkeyi çıkmaza sürükleyecek bir yapılanma, hayattan soğutuyorlar, çok üzülüyorum.

Pazar, Mayıs 15, 2011

AAAAAAAAAAAAAAAAAA! Tamam yeter! Oldu! Bitti! Kes! Dur! Eeeeh!!?*!%! Sınırım burası sanki, her an şu bebeye benzeyebilirim, yeterli potansiyele sahibim. Tezle daha fazla uğraşmak istemiyorum, o kadar!

Perşembe, Mayıs 12, 2011

"İlerlediğim yol dümdüz olsaydı,
ilerlemek için tüm çabalarıma rağmen geriye doğru hareket etseydim,
çaresizlik bu olurdu;
ama sen, aşağıdan da ayırdına varabileceğin gibi,
dik bir yokuşu çıktığına göre,
adımlarının geri geri gitmesi, kayman,
tırmandığın yerin dikliğinden kaynaklanabilir,
eğer böyleyse
umutsuzluğun zamanı değildir."*

*Kafka / Aforizmalar'dan

Pazar, Mayıs 08, 2011

Gerçekten yoruldum, yıprandım, bıktım, bittim, tükendim, sıkıldım... Bitsin artık bu çile :(

Çarşamba, Mayıs 04, 2011

Tez takvimim belli oldu, son durum itibariyle en geç 20'sinde TİK raporumu, 30'unda jüri raporumu teslim etmeliyim. 10 Haziran'da da er meydanına çıkacağım. Tezi bitirmek için 15 günüm var :S

Cuma, Nisan 29, 2011

Aynen bu durumdayım, artık her akşam ortalama 11'e kadar bölümde çalışıyor,
Cumartesi ve Pazar öğlen gelmek suretiyle yine geceliyorum.
Kahrolsun teezler, arş. gör.'lere özgürlük!

Çarşamba, Nisan 27, 2011

Kayıtl blog takipçilerim %28 artış göstermiş (böyle söyleyince çok havalı oluyor, ama hepi topu 18'e çıkmış :)) ve google analytics sadece dün 54 kişinin bloguma tıkladığını gösteriyor. Bu durum hem gurur hem utanç tablosu; artışlara sevinirken, 3 ayda sadece 10 yazı gönderdiğim için de yerin dibine giriyorum. Değerli izleyici, her büyük yazar gibi beni de sizler var ettiniz (o ne be, yapma yaa, büyük derken?), ben de saygı da kusur etmiyor ve bu vesileyle bir blog gönderisi yayınlıyorum, aha o da bu.
Bu arada itiraf ediyorum, blogumu boşlamamın sebebi twitter! Ruhumu ele geçirdi resmen, tabii tezimin de etkisi vardır, ama twitter kadar değil. Utanmaz arlanmaz ve sınır tanımazlığım bir noktada daha ortaya çıktı, onu da itiraf edeyim de kurtulayım; twitter yüzünden blogu boşlamakla kalmadım, blog gönderilerimi tweetliyorum... Bu ara twitter üzerinde yalandan araştırmalar yapıyorum, iyisi mi bir sonraki yazımı tweetlerden çarpıp getirerek, blogda yayınlayayım da biraz olsun vicdanım hafiflesin.

Salı, Nisan 12, 2011

Telefonum yok bu aralar, var da yok, var da cep telefonu denmez, tamam buldum kablolu cep telefonum var. Teknolojide gelinen son nokta bende. Yaklaşık 3 yıldır kocacımın eski telefonu olan bir Samsung'u kullanıyordum, kendisi kocacımın ardından oldukça çetin şartlarda* bana da hizmet ediyordu, ta ki son zorlu mücadelesine kadar. Ne mi oldu, arabadan karların arasına düştü, kayboldu, tahminimce 2 gün oralarda yattı, sonra da üzerinden araba geçti, ama bana yine de geri geldi, ancak ne hikmetse artık çalışmıyordu :(

Bu esna da bana kollektif bir çalışmanın ürünü olarak Amerika'dan gıcır mı gıcır bir iphone4 gelmişti, ancak onun da sim kilidi kırılamadı, sonunda da kitlendi kaldı, bahtsız bedeviyim ya, kırılamayan ilk iphone bana denk geldi, kısaca elimizde patladı.

Üstteki 2 paragrafın sonucu olarak ise, kocacımın eski iphonenunu kullanıyorum, pil ömrü 2 saate falan inmiş sanırım, neredeyse sadece şarjda takılıyken kullanabiliyorum, nadiren çalıştığı ve çaldığı zamanlarda da kilitleniyor, telefonu açmak mümkün olmuyor, çalıyor da çalıyor, insanı sinir krizine sokma çabasında bulunuyor. Öyle işte...

* http://kendicapimda.blogspot.com/2010/06/telefonumu-dusurdugum-olmustu-da-hic-bu.html

Cumartesi, Mart 26, 2011

Her yıla benzer hedeflerle/dileklerle giriyorum, onlardan biri standart, sanat namına daha çok şey yapmak, kendisiyle daha fazla uğraşmak. Bu sene bu konuda oldukça somut adımlar attım. Geçtiğimiz dönem Grafik Tasarım bölümünden "Sayısal Ortamda Tasarım" dersi aldım, çalışmakta olduğum bölümle de direk olarak ilgili bir dersti. Bu dönemse "Çağdaş Sanat" dersine gidiyorum, annemin galerisinde. Sanat akımlarını öğreniyoruz, pek keyifli ve beni sanata hayran bırakan bir ders. Bu tip derslere devam etmeyi ve artık bir ucundan resmi olarak sanatsal faaliyetlerime başlamayı istiyorum, aferin banaaa :)

Bu arada geçen hafta sonu, bu ders kapsamında İstanbul'a gittik. Pera müzesinde Frida Kahlo'nun sergisini, body worlds'ü gezdik, Sadberk Hanım Müzesi'ni, 1453 Panorama Müzesi'ni ve İstanbul Modern'i gezdik ki bunları daha evvel de gezmiştim; ama illa ki yeni bir şeyler oluyor, yeni bir şey olmasa bile insan farklı bir gözle bakabiliyor. Pek tabii İstanbul'a gitmişken Gonca'yla görüştük. Haa bu arada İstanbul gezisi tayfasında V.,F. ve yeni oda arkadaşım Pınar vardı, sayelerinde sade sanatsal değil, bolca da eğlenceli bir gezi oldu :) 

Salı, Mart 15, 2011

Freud'dan biliyoruz ki kendimizi baskılayıp, herşeyi bilinç dışına ittikçe deliliğe doğru gideriz, bu sebeple bunları dışa vurmanın bir yolunu bulmalıyız. İşte Freud'un bu söylemleri sürrealizmi tetiklemiş ve sanatçılar bilinçaltlarını dışa vurmanın bir yolunu bulmuşlardır. Nitekim "Gerçeküstücülük (sürrealizm), bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır." (Vikipedia, 2011). Bu bağlamda bu blogun da benim bilinç altımdan kurtulmamın bir yolu olduğu düşünülebilir. Ancak bendeniz blogumu oldukça boşlamış durumdayım, bu da benim deliliğe doğru hızlı adımlarla yol aldığımın bir göstergesi sanırım. Çok bunaldım, çok...

Çarşamba, Şubat 23, 2011

Birkaç yazı var aklımda, daha doğrusu bazı duygu ve düşünceler. Bloga dökülmek için can atıyorlar, lakin ben salya sümük ağlamaktan, yazarken toparlanamamaktan korkuyorum. O konuları halının altına, camın dışına, kapının önüne iteleyip, aklımdan uzaklaştırmaya bakıyorum. Biri kardeşimin bir başka şehre taşınması örneğin, diğeri babannemin hastalığı...

Cuma, Şubat 11, 2011

Ben de "cıvıldama"ya başladım arkadaş, dün kendime bir twitter hesabı oluşturdum. Bunca yıldır direndim direndim, sonunda tez konumla acaip ilgili bir kaynak, gel beni twitterda takip et diye zorlayınca ve tweetleri de kapalı olunca bir hesap açma mecburiyetinde kaldım. http://twitter.com/kendicapimda adresinden micro-blogumu takip edebilirsiniz... Ben zamanında facebook'a da girmek bilmemiştim*.

Perşembe, Şubat 10, 2011

Google Analytics'ten şöyle bir baktım blogumun takip oranlarına. Amerika'dan (Virginia / Ft Belvoir, Mississippi / Bay St Louis, Canada / Toronto) yeni takipçilerim var galiba. Şayet geldilerse, hoş geldiler :) Aşağıda bu ay ki ziyaretlerin ilk 5'ini veriyorum, ayrıca haritadan da bakabilirisiniz:
1. Turkey
2. United States
3. Germany
4. Romania
5. Belgium
Türkiye'deki ilk 5 il ise:
1. Ankara
2. İstanbul
3. Adana
4. İzmir
5. Mersin

Çarşamba, Şubat 09, 2011

Nevresim 3 lira, yatak 5 lira,
Ona sarılıp uyumak paha biçilemez...

Pazartesi, Şubat 07, 2011

Şubat tatili vesilesiyle bugün, yarın işe gitmeyeceğim, izinliyim. Gerçi bugün için gelecek zaman kullanmak pek olmamış, saate bakılırsa -di'li geçmiş zaman daha uygun olacaktır, nitekim mesai saatim bitmiş.
Sabahtan beri evdeyim; geç kalktım, yatak toplamaca, bulaşık makinesini boşaltmaca, kirlileri doldurmaca, kediyle ve tezimle oynamaca derken gün bitti. Düşündüm de keşke her gün evde olsam. Her ne kadar bugün pek verimli çalışmamış olsam da, evden çalışmayı bölümden çalışmaya tercih ederim.
Yok bu da yalan oldu, hah buldum mesai saatlerimde evde, mesai saati sonrasında bölümde çalışmayı tercih ediyorum. Böylece rahatsız eden kimse olmayacak, ama kimse olmayacak demiyorum, birkaç arkadaşımın daha çalışmasını istiyorum. Vildan, Turgay, Gökhan, Fatma başlangıç için hoş örneğin...

Pazar, Şubat 06, 2011

Krem Karamel

Krem Karamel diye bir tiyatro oyunu izledim Cuma akşamı. Dişi insanın gerek annelik, gerek karılık, gerek hanımlık diye tanımlanabilecek ezberletilmiş görevlerine ve onları nasıl da gerçekleştirdiğine dikkat çekiyordu. Gerçi  medyanın izleyiciyi kandırmasına yönelik de bir gönderme mevcuttu. Konusunu buraya yazmıyorum ilgilenenler DT'den bakar...

1 saatlik bir oyundu, tıpkı hasta ziyaretinin olduğu gibi tiyatro oyununun (hele hele operanın) kısa olanı makbuldür, böylece tadı damağımızda kalır :P Her neyse keyifli diyebileceğim bir oyundu, izlenebilir efenim... Gerçi başroldeki bayan (zaten 2 kişilik bir oyun) çalışan bir kadın da olabilirdi. Bence o şartlarda bu konu daha etkileyici olurdu.

Çarşamba, Şubat 02, 2011

Geçen gün kocacımla TV karşısında pineklerken Dove'un şampuan (şampuan mı emin değilim, ama saçla ilgili bir şeydi :P ) reklamına denk geldik. "Eksiksiz bir saç bakımı için sizin neyiniz eksik" sloganıyla bitiyor reklam. Kocacım bu sorunun bana yöneltildiğini zannedip; bir eliyle saçımı göstererek, hemen cevapladı sağ olsun :
-Saçımız.

Pazartesi, Ocak 31, 2011

Kötü kötü rüyaların olduğu,
Kesik kesik bir uykuydu geceki,
Bugün ben huysuz, gün huzursuz belli ki...

Cuma, Ocak 28, 2011

Vizeleri ve süreç içindeki raporları saymazsam sadece final notu için okuduğum kağıt sayısı 140. Daha doğrusu, her biri ortalama 5 sayfadan 140*5. Bugün bitti, vicdanımla binbir mücadele içinde notları verdim, hatta sisteme de girdim, kurtuldum. Mübalasız söylüyorum 2 haftadır final raporu okuyorum. Dinlediğim proje sunumları da cabası. Ders döneminde öğrencilerden daha çok çaba harcadığım yetmedi, final haftalarında da onlardan daha çok hırpalandım...

Salı, Ocak 25, 2011

Aşkım seninle evli olabiliriz, ama ilişki durumum aslen bu şekilde...

Pazartesi, Ocak 24, 2011

"Olursun bazen kuzu da bazi suyun karişir"
Bu şarkı sözü beni de; Karadeniz'i anlattığı kadar anlatıyor olmasın sakın...

Çarşamba, Ocak 19, 2011

Karalama 5: Kızarmamış Tavuk


Karalama 4: Sevgi Dolu Robot

Karalama 3: Cüce Penguen

Karalama 2: Permalı At
Bugün sizlerle yazı değil, karalama paylaşacağım :)
Karalama 1: Şapşal Canavar




Cumartesi, Ocak 15, 2011

Babannem kocaman mor bir hırka ördü bana, aslında kaban kıvamında bir şey. Havalar birazcık ısınınca onu giyeceğim mont niyetine, örgüsünün tamamlandığı ilk gün dayanamadım giydim de üşüdüm biraz... Nasıl bir emektir yahu, nasıl bir torun sevgisidir ki o battaniye kıvamındaki şey parçalanmaz, bunalıp baştan atılmaz. Ben bir atkı ördüm de, perişan* oldum...

Perşembe, Ocak 13, 2011

Ya geç bulsaydım onu,
Yarım kalsaydım,
Daha beteri; ya doğmasaydı o,
Hiç tam olmasaydım...

Salı, Ocak 11, 2011

Hepi topu, arabayı muayeneye götüreceğim,
Sanırsın ÖSS'ye gireceğim,
Bu ne heyecan, bu ne sıkıntı...
Sanırsın aldığım puanla üniversiteye gireceğim,
Bu ne dert, bu ne çile...

Pazartesi, Ocak 10, 2011

Yeni bir yıl motivasyonuuu,
Haftanın ilk günü motivasyonuuu,

Başlangıçların gücü adınaa!!
He-Man!, yok yok She-Ra!

Aslanım ben, kaplanım,
Ben bu tezi çiğ çiğ yerim...

Pazar, Ocak 09, 2011

Millette HBS (Huzursuz Bacak Sendromu) varsa, bende de HGS (Huzursuz Göt Sendromu) var.

Bakınız vikipedi HBS için şöyle demiş;
  • Bacaklardaki rahatsız edici his nedeniyle bacakların hareket ettirilmesi isteğidir.
  • Oturma gibi inaktif durumlarda ortaya çıkar veya daha da kötüleşir.
  • Yürüme, germe gibi hareketlerle kısmen ya da tamamen düzelir.
Şimdi ben sizlere HGS hakkında bilgi vereyim, oldukça benzer zaten:
  • İçinizdeki rahatsız edici his nedeniyle götünüzün hareket ettirilmesi isteğidir.
  • Çalışma gibi boktan durumlarda ortaya çıkar veya daha da kötüleşir.
  • Yeme, gezme gibi hareketlerle kısmen ya da tamamen düzelir.

Cumartesi, Ocak 08, 2011

Agatha Teyzemin bu ara okuduğum kitaplarını not düşeyim;
  • Birisi Ölecek
  • Sonuncu Kurban
  • Ölüden Mektup var
  • Ve Ayna Kırıldı
  • Zarif Bir Cinayet Gecesi
  • Beş Küçük Domuz

Cuma, Ocak 07, 2011

Bu ne biçim hava lan kaç gündür?!*! Eeeh!