Salı, Haziran 23, 2009

Hayvan sevgisiyle dolu bir anne babanın çocukları olarak ve onların da desteğini alarak hayvanat bahçesi ve muhtaç hayvanlara bakım merkezine dönüştürdüğümüz evimizde son dönemde 3 kayıp yaşadık. Öncelikle 2 küçük kaplumbağamızdan zaten güçsüz olan hayatını kaybetti, ardından tam bir azman olan eşi, inanılmaz bir şekilde yemekten kesilmek suretiyle resmen intihar etti diyebiliriz. Tabii bu arada yalnız kalan eşi yaşatma çalışmaları sırasında eve 3 tane daha kaplumbağa alındı, onlar hala sağlıklı. (bunların isimlerini cin-can-cem koydum, vefat eden çiftin ki ise şap-şal'dı.) Gel gelelim 3. ölüme, anneciğim ve yardımcısı (Batman ve Robin gibi) bir sabah bahçede saksağanların acaip çığlıklar attığını duyar, bizim köpek de bu saksağanların çıkardığı seslere illet olmakta ve çıldırasıya havlamaktadır. Bunun üzerine saksağanların niye çıldırdığını anlamak, daha da doğrusu onları tellerimizin arkasından, kot farkından dolayı 3m yukarıda kalmakta olan arkadaki bahçeden kovalayıp köpeği susturmak için inceleme çalışmalarına başlarlar. Bir de ne görsünler, yaralı yavru bir saksağan, onu yemeye hazır nazır bir kedi ve yavruyu kurtarmaya çalışan akrabalar. Bizim Batman gerekirse kediyi kaçırmak için eline aldığı minik taşlarla nöbet tutmaya başlar, Robin ise dağ bayırı aşmak, arka bahçelere dalmak suretiyle yavruyu kurtarmaya gider. Görev başarıyla tamamlanır, saksağancık kanadından ameliyat ettirilir ve bakım için 10 günlüğüne evimize misafir olarak alınır. 3-4 günlük yoğun emeklerin ardından (veteriner, kafes temini, beslenme, ilaç içirme, bahçeye, balkona çıkarıp aile fertleriyle konuşturma ...) bir sabaha karşı ellerimde öldü. Kendisi (bu arada adını Bayram koymuştuk, göbek adı da Şaban'dı) tıpkı bundan önceki yaralı güvercinlerimiz, saksağanlarımız gibi benim odamda konakliyordu, her sabah 5:30 - 6 gibi onun sesiyle uyanıyordum, çoğunda bir kanadı bağlı olduğundan dengesini kaybedip düşüyor ben kalkıp kaldırıyordum, işte birinde bir türlü kalkmak bilmedi :( Neyse işte öyle...

Hiç yorum yok: