Çarşamba, Ağustos 11, 2010

Bir gün evvel marketten mini boy ekmekler almıştık. Dünse kocam kahvaltı için onların içini bir güzel doldurmuş, harika birer sandviçe çevirmişti. Biz de evden çıkana kadar onların ne güzel olduğundan, nasıl da özene bezene hazırlandığından, aman da aman içine çekirdekleri ayıklanmış biberle domates de konduğundan falan bahsetmiştik. Yolu neredeyse yarıladığmızda kocacım sandviçleri aldın di mi dedi, her zamanki gibi sen aldın ben aldın kandırmacası yaptığımızı zannettim, muhtemelen o da öyle zannetti, sende-bende şeklindeki 5. tur şakadan sonra, kimsenin şaka yapmadığını fark ettik. Bu sefer niye almadın, ben dediydim, sen dediydin, duymadıydım, mutfaktan kim aldı, benim elim doluydu, haberim yoktu konuşmaları gerçekleşti. Peşi sıra aç kaldığımıza, ardından da 40 derecelik evde akşama kadar kokuşacak olan sandviçlerimize üzüldük. Önce Kafes'te durup, sandviçin birine 5 TL vermek üzere, iki sandviç aldık. Bu durumda açlık problemini halletmiş olsak da, bizimkiler evde pişmeye bırakılmışken, sandviçlere bu kadar para bayılmamız içimize yeni bir dert oldu. Ben de dayanamadım, annemi aradım, bizim eve gitmesini ve sandviçlerimizi dolaba koymasını istedim :) Yüzsüzüm ya, siz yiyin falan demedim, dolaba koyun da yarın yeriz dedim. Annem bir posta söylendi, olmaz molmaz dedi. Evimi bilmeyenler merak etmesin, annemle evlerimiz çok uzak sayılmaz, 10 sandviçlik benzin yaktırmadım yani. Neyse akşam eve gidip bir de baktık ki anne kıyamamış gelip dolaba koymuş sandviçlerimizi :) Kocacım da bu sabah onları tost makinesine koyup bir güzel ısıttı, harika oldu ve ben de demin yediiim, siz de hani bana hani bana dediniiiiz...

Hiç yorum yok: