Onlarca düşünceyi çöp biriktirir gibi üst üste yığıp, duygularımı tüy topağına dönecek kadar beklettim. Yazmak ne de iyi geliyordu oysa. Ama yazamıyorum ne zamandır, yazmayı çok isteyip de yazamıyorum üstelik...
havadan sudan, içten, hayattan, ondan, bundan,
şundan,
bunaldıkça, güldükçe, paylaşmak icin...
Çarşamba, Ekim 27, 2010
Pazartesi, Ekim 11, 2010
Duyduk duymadık demeyin, evimizin yeni bir üyesi var. 6 aylık bir kedicik. Soğuk ve yağmurlu 7 Ekim akşamı, kocacıma "beni eve götür, beni eve götür" diye miyavlamış :) Tabii kendisi de o duygu sömürüsüne dayanamamış, kapıp eve getirmiş. O gün bugündür bizde. İlk veteriner ziyaretini gerçekleştirdi, mamalar, kumlar, oyuncaklar alındı. Mırmır mırlayıp duruyor sabahtan akşama kadar. Ben iki köpek büyümüş bir evden gelen biri olarak, kediyi terbiye etme çabalarını sürdürüyorum, bakalım birimiz diğerini edecek ama... O daha sabırlı görünüyor gözüme, sonunda pes eden biz olacağız sanki. Hayırlısı... Haa bu arada hala bir adı yok. Önerilerinizi bekliyorum.
Not: Foto gerçektir, yani bahsi geçen kedi yukarıdakidir...
Salı, Ekim 05, 2010
Ey sen insanoğlu, yeryüzünün en aptal yaratığı! Sen bir tilkiyi, aslında dünyanın demirbaş listesinde olmayan bir araçla eziyor, sonra dönüp bakmıyor, bir gıdım umursamıyor, bir an olsun vicdan azabı çekmiyor, yavru tilkilerin durumunu aklına bile getirmiyorsun. Bir perde inmiş sanki gözlerine ve yüreğine, sanki yerdeki kendi annen olsa böyle davranacakmışsın gibi rahat, can çekişen hayvancağızı biraz daha ezilsin, asfalta karışsın diye yolun ortasında bırakıyorsun. Sen nasıl bir aptalsın ki; kendi kurduğun devletin verdiği kağıt parçalarını gerçek zannedip, her yerin tapusunu üstüne sanıyorsun. Bilmeden onların polise ihtiyacı olmadığı için polislik yapmadıklarını, yalnızca doğanın peşine takacak polisi olmadığını düşünerek her yaptığını hak görüyorsun. Ama bu kafayla bir tilki kadar mutlu olamayacağını bilmiyorsun. İşte sen yeryüzünün en aptal yaratığı, sen ancak kendi bokunda boğulursun...
Pazartesi, Ekim 04, 2010
Yazmak istiyorum, daha sık. Daha neşeli şeyler ve daha hüzünlü, hayır hayır künefe gibi hem tatlı hem tuzlu şeyler değil kasdettiğim. Dur, dur. Aslında şekerle peyniri doğru oranda karıştırabilsem yazılarımda, ona da varım, hem zaten ben künefeyi de severim. Sadece yemenin ya da içmenin pek de bir anlam ifade etmediği şeylere benzesin istemiyorum yazdıklarım. Mesela Turgay için kereviz ya da birçoğunuz için bamya gibi. Okuduktan sonra birşeyler hissedilsin, bir yazı okuyan birini daha okumak istesin istiyorum. Yeni okuyucular, oturup gece boyu arşivde gezinsinler istiyorum. Ama ben bu anlamda kendi performansımdan memnun değilimki siz okuyucularınkinden olayım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)