Sizlerle sokağımızdaki favori süslemelerimi paylaşıyorum. Söz konusu kedi, o bahçenin içindekilerden sadece biri, kapı süslemesi ve diğer şişme yaratıkları, örneğin fayton süren iskeleti falan koymuyorum. Bir de arka sokakta bir mezarlık var, içinden iskelet falan çıkmış, hep bisiklet tepesindeyken denk geldiğim için onu daha çekemedim, bilahare onu da koyacağım, hakkını yemiş olmayalım...
havadan sudan, içten, hayattan, ondan, bundan,
şundan,
bunaldıkça, güldükçe, paylaşmak icin...
kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çarşamba, Ekim 17, 2012
Halloween
Cadılar Bayramı kutlanacak 31 Ekim'de, ama tüm Ekim, 31'ine hazırlıkla
geçecek belli ki. Hatta hazırlıklar bitti bile denebilir. Neredeyse
bütün evler, bahçeler süslendi, sanırım bir şekerlemeler eksik, belki
bir de kostümler. Korkuluklar, hayaletler, iskeletler, mezarlıklar,
yarasalar, örümcekler ve pek tabii kabaklar var etrafta... Keyifle takip
ediyorum süslemeleri, 31'ini de iple çekiyorum. Utanıp sıkılmadana
kesintisiz 25 sene okuduğum için Ekim sonunu hep Ankara'da geçirmişim,
ilk kez cadılar bayramına denk geliyorum. Kısaca görmemiş Halloween
görmüş şeklinde geçireceğim bu ayı.
Etiketler:
cadılar bayramı,
günlük,
halloween,
kedi,
yarasa
Pazar, Aralık 18, 2011
Cuma, Haziran 17, 2011
Salı, Kasım 30, 2010
"Merak kediyi öldürür" bu kadar mı yerinde bir laftır arkadaş. Kedimiz o kadar meraklı ki, girmediği delik, araştırmadığı boşluk, tırmanmadığı raf, üzerine patisini vurmadığı leke kalmadı. Onu küvette, çamaşır makinasının içinde, kütüphanenin 2. rafında ya da çamaşır sepetinde araştırma yaparken görebilirsiniz.
Bazen de bir türlü göremezsiniz, çünkü bir duvarın dibine sinmiş, avını bekliyordur ve misal (size misal, bana yaşanmışlık) sizin bir düğüne gitmek için giydiğiniz elbisenizin altındaki incecik çoraplarınızı, bacağınıza atlamak suretiyle kaçırıverir.
Madem bahsetmeye başladım kendisinden, az daha anlatayım. Torbalarla oynamayı çok seviyor. İçine torbaları koyduğumuz ikea'nın bir zımbırtısı var, devamlı o şeker patilerini sokup oradan bir torba yürütüyor. Ben torbaları katlamak suretiyle minik toplar haline getirmiş olduğumdan, bir müddet top yapıp peşinden koşturuyor, sonra torba açıldıkça, koşmayı kesiyor; ardından torba kendisine saldırmışcasına ve şu hayattaki en büyük düşmanı oymuşcasına haşur huşur debelenip, torbayı öldürüyor.
Tırmalaması için aldığımız oyuncak / alet (adı her neyse) hariç her yeri tırmalayabiliyor. Ayrıca merakından ve hareketliliğinden mütevellit ortada biblomuz falan yok, ben şunu bir inceleyim dedi mi ya da ev içinde attığı deparlardan birinde önüne çıktı mı yanarız. En kötüsü de sersemin patileri falan kesilebilir. Neyse ki evimizde öyle minik aksesuarlarımız yok. Gayet sade olduğundan, fazla bir değişiklik yapmamıza gerek kalmadı.
Ha adımı? Hala yok :) Kızılderililer misali, kendini kanıtlamasını bekliyoruz. Şaka bir yana, biraz alerjik reaksiyonlar oluştu karı-koca bizde. Ne biz ona, ne o bize fazla alışmadan vermeli miyiz diye düşündük (ad koyma işini de o yüzden bu kadar salladık). Ama bir yere gittiği yok işte, veremiyoruz. Kocacım aksırıp tıksırmaya, ben de ellerimdeki kırmızı lekelerle gezmeye razıyım gibi görünüyor.
Pazartesi, Ekim 11, 2010
Duyduk duymadık demeyin, evimizin yeni bir üyesi var. 6 aylık bir kedicik. Soğuk ve yağmurlu 7 Ekim akşamı, kocacıma "beni eve götür, beni eve götür" diye miyavlamış :) Tabii kendisi de o duygu sömürüsüne dayanamamış, kapıp eve getirmiş. O gün bugündür bizde. İlk veteriner ziyaretini gerçekleştirdi, mamalar, kumlar, oyuncaklar alındı. Mırmır mırlayıp duruyor sabahtan akşama kadar. Ben iki köpek büyümüş bir evden gelen biri olarak, kediyi terbiye etme çabalarını sürdürüyorum, bakalım birimiz diğerini edecek ama... O daha sabırlı görünüyor gözüme, sonunda pes eden biz olacağız sanki. Hayırlısı... Haa bu arada hala bir adı yok. Önerilerinizi bekliyorum.
Not: Foto gerçektir, yani bahsi geçen kedi yukarıdakidir...
Çarşamba, Temmuz 19, 2006
deli kedi
bu sabah yine 6:30'da kalkmış, çakıl'ı gezdirmek üzere parka gitmiştim.
parkın girisinde 2 tane kedi duruyordu. ikisi de cakıl'ı gorunce
irkildiler. tabii çakıl'ın zinciri elimde... biri çakıl'ın mesafesinden
ve koşamayacağından emin olur olmaz, çalıların arasına süzüldü ve
bulduğu ilk fırsatta da fırladı gitti. Peki öteki? o yemyeşil koca
gözlü, tekir naptı dersiniz? once hiç bir yere kımıldamadı. Bu arada
yolmuzun üzerinde olduğu ve ben çakıl'ın kediye bir şey yapmasından
korktugum için, hişşt, pişşt, hoşşt tarzında kelimelerle kedinin
gitmesini sağlamaya çalışıyorum. neyse pek sallamadı kedi. sadece bir
kaç adım yana kayıp, hafifçe çalılara yanaştı. fırsattan istifade geçtik
biz de. aaa bi döndüm deli kedi meraklı gözlerle bizi takip ediyo, bir
kaç adım arkamızdan geliyo. Çakıl dönüyo buna bakıyor ters ters, ama
tınlamıyor. sonunda iyice rahatsız olup durdu çakıl ve gır gır gır
hırlamaya başladı. bunun üzerine bizim kedi korkmak söyle dursun,
üzerimize doğru hamle de bulundu. ehhheehehhe:D ve çakıl korkup, kaçmaya
başladı. puhuahhhua:D deli kedi işte... benim de bazı günler deli kedi
olasım geliyor, hatta oluyorum. boyumdan büyük işlere kalkıyorum.
olmayacak adama kafa tutuyorum. ama bak deli kedi korkuttu bizim o yine
nerden baksan 25 kiloluk, kırması da olsa kangalı... deli kedinin, deli
kedilerin şerefine... kedi diil aslansınız siz!
Cuma, Haziran 30, 2006
kedi olsam o evde
Bazen bir kedi olmak istiyorum, sevdiğimin evinde. Sabah onu uyandırmak,
yanına sokulup zorla kendimi sevdirmek, o işe gittiğinde tüm gün
yayılmak koltuklarda... Güneş gelince, pencerenin kenarına zıplamak,
yoldan geçenleri izlemek. Her geçenin yüzüne, hareketlerine uzun uzun
bakıp, nasıl bir hayat sürdüğünü düşünmek... Sıkıldıkça tırnaklarımı
koltukların ayaklarında bilemek, sinekleri kovalarken perdelere
tırmanmak, o pıtır pıtır olan perdeler için sevgili sahibimden azar
işiteceğimi bilmek, ama affedeceğini düşünerek pek de kaale almamak, o
etrafta yokken yine ve yine tepelere çıkmak. Minik topumla kendi kendime
oynamak, zıp zıp zıplamak, yorulup tekrar koltuklara yayılmak... Akşama
doğru onun yolunu gözlemek, geldiğinde bacakları arasında dolanmak,
ölesiye kendimi sevdirmek ve sonra yemeğimi vermesini beklemek...
Yemeğimi her zamanki gibi ondan önce bitirmek... Anlamadığımı zannederek
bana yaptığı konuşmaları dinlemek. Her şeyi niye bu kadar
zorlaştırdığına, niye bu kadar karmaşık düşündüğüne anlam verememek...
Onun fıstık ve birasıyla televizyonun önüne yerleşmesini beklemek,
ardından kucağındaki yerimi almak. Sağ eli fıstık ve birayla
ilgilenirken, sol elinin üzerimde gezinmesi... Dalıp da beni sevmeyi
unuttuğu vakit parmaklarının altında kıpırdanmak... Sonra beraber yatağa
gitmek. Koynunda sabaha kadar mırıl mırıl uyumak...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)