Cumartesi, Nisan 29, 2006

cinema time 2

haftanin 2.sinemasi ice age 2 oldu. bu arada tesadufe bakinizki ice age 1 de dun tv'deymis. neyse 1'i izlediginizi dusunerek 2'yle ilgili bilgi verecegim.oncelikle 1 ve 2'nin ortak karakterleri, mamut, kaplan, miskin yaratik ve findik pesindeki cilgin sincabimtrak sey. yeni karakterler ise 2 keseli sican kardes ve kendini onlarin kardesi sananarak onlar gibi hareket eden bi disi mamut:) olay ise buzlarin erimesi ve sulardan kacarak kendilerini kurtarmaya calisan hayvanlar. film guzeldi, komikti, gitmek lazim diyerek kisa ve oz yorumumu gayet soguk bi sekilde kesiyorum.

gelecek program: bundan sonra izleyecegim filmi yazayim dedim bi de. inside man! nerden mi cikardim? sabah arabada aysinle konusuyorduk, dun izlemis filmi, ozel gosterimde, begenmis. film bugun vizyona giriyor. ben de geldim sabah sabah biraz baktim, filmin sayfasina girdim, sonracigma biraz yorum okudum, yess dedim gelecek program bu:) ehheheh, kisaca bunu da gitmeden tavsiye ediyorum, belki izleyince de yazarim bisiler...

Perşembe, Nisan 27, 2006

n' the oscar goes to

dun maskeli baloya gittim. vee bilin bakalim en iyi kadin kostum odulu kimin oldu? beniiim:) geysa olarak katildigim dans yarismasinda birinciligimin ve kazandigim dvd playerin ardindan maskeli baloda da boy gosteren ben oldum. ciftci oldum, kirmizi kareli gomlek ustu kot tulum, hasir sapkam, sapkamin altindan gorunen alnima dokulen kahkullerim ve gece boyu birini zedelememek icin buyuk ozen gostermeme sebep olan kocaman bi tirmigim vardi. o tirmik arabaya girmeez, girse cikmaaz, ugras dur. neyse degdi dogrusu. haa bu arada gazeteciler bol bol fotografimi cektiler, hatta adimi not ettiler, bugunler de gazetelerde gorunebilirim, rastlarsaniz soyleyin de ben de alayim... bu arada seyahat utusu kazandim, her en az 2 haftasonunu sehir disinda gecirdigim dusunulurse, hediyenin anlami artiyor tabii, zaten hediyem verilirken de ayni yorumu yaptilar. iste boyleee...

Çarşamba, Nisan 26, 2006

cinema time

dun once mavi gece alisverisi ve bir iki sponsorluk gorusmesinin ardindan sinemaya gittim. film ne miydi? LUCKY NUMBER SLEVIN. kimler oynuyor derseniz? Josh midir nedir, gencten bi cocuk vardi. sanirim 40 gun 40 gece diye bi filmde oynamisti, ben gitmedim ama onun bu oldugunu duydum. filmin neredeyse ilk yarisi sadece belinde eflatun, ustu cicekli bir havluyla dolasti, bu kisim butun bayanlari etkilemek icin dusunulmus, ne yalan soyliyim amacina da ulasir gorunuyor:) ne de olsa filmin koskoca bruce willis'i vucut sergilemek icin biraz yaslandi. ve tam da bu satirda genc yasli tum hatunlarin "ne sacmaliyorsun seeen! bruce'un ölüsü bile yeter" seklinde yorumlarda bulunduklarina eminim. daha bu sabah bi is arkadasim bruce gelse, kocayi direk bosayacagini soyledi:) adini soylemiyim de kocasi ondan evvel davranip bosamasin:) donelim bruce'a, evet haklisiniz, kimde var o gulumseme, o sevimlilik, kabul kabul ben de hastayim... gelelim filmin sansli kizina: lucy lui. citir, akilli, sevimli kizi oynuyor kendisi, guzel de oynamis saolsun. filmin konusunu soranlari duyar gibiyim, ama aciklamayi dusunmuyorum, soyle bi giris yapim o kadar, kendini sehre tanitmak icin at yarislarindan kendilerine borclanan max'i ve ardindan da ibret olsun diye onun ailesini olduren mafya soz konusu. gerisini izlemek lazim. ama tarzi hakikaten guzel, memento'yu ya da asklar ve kopekleri izleyenler bu tarzi bilir. (izlemeyenlere de siddetle tavsiye olunur) olaylar oluyo oluyo, sonra cozulmeye basliyor, geriye donuk izliyorsunuz ve dugumleri yavas yavas aciyorsunuz. amma guzel anlattim. gidiniz gorunuz...

Perşembe, Nisan 20, 2006

bir ekim hikayesi

Tamamlanmamis bi yazimı buldum ve neden bunu da yayinlamayayim dedim:)

Bir Ekim gecesiydi; yeni başlayan sıradan bir sonbahar ayının, sıradan bir gecesi ta ki o gecede karşılaşan iki kişinin tuhaf tanışmasına kadar… Biri erkek, diğeri kadın; konuşmalarının “naber, nasılsın?”la sınırlı kalması gereken, başka şehirlerin, başka hallerdeki, bambaşka kişileri...

Güzün büyülü havası mıydı çarpan, o tanıdık hal tavır mıydı çekici gelen, samimiyet miydi o sıcaklığı doğuran bilinmez; ama olmayacak olamayacak bir şeyler oluyordu. Tek gerçek vardı, sanki hepsi rüyaydı. Işık hızıyla gerçekleşen, önüne geçilemeyen, dudaklara gülümseme özgürlüğünü verip, dişleri aradan görünmeye iten bir takım şeyler. Bastırdıkça fışkırıyordu dipteki her şey sanki. Hiçbir şey karanlıkta kalmak istemiyor, her şey güne kavuşmak, gerçeğe dönüşmek istiyordu...

Bir Ekim sabahıydı, beraber edilen dostça bir kahvaltı, ta ki erkeğin kızın kulağına fısıldadığı “seninle çok tuhaf bir arkadaşlığımız var” cümlesine kadar. Sonrasında kaynaşan ılık nefesler, birleşen dudaklar…

Dostluk çizgisi geçilmiş, yasak meyve yenmişti. Paylaşılan suç ekstra yakınlık sağlamıştı sanki. Susmaz olmuştu telefonlar ve telefona giden ellere söz geçirse bile beyin, düşünceleri durduramıyordu. Bir minik kuş girmişti yüreğe, çıkmıyordu. Kanatlarını çırptıkça çırpıyor, çarpıntı yapıyordu...

Çarşamba, Nisan 19, 2006

isten cikista napalim?

pekala, "bisiler yazman lazim, bu boyle gitmez" dediginizi duyar gibiyim. hazir mesai saatinin son dakikalarina girmis, bundan gayri is yapamaz pozisyona gecmisken biseyler yazmakta fayda var. acilen bi konu belirlemeliyim. konumuuuz: "bugun isten cikista napalim?" olsun. beraber bir yanit ariyalim. hemen aklima gelenleri siralayayim.
1) evine git, annenle muhabbet et, cay saatine katil.
2) onur'u ara, hernerdeyse ki kesin bi yerde geziyodur, yanina git.
3) pelin'i ara, tenis oynamayi teklif et, ne de olsa tenis esyalarin bagajda.
4) nergis & ozlem'i eve davet et, belki bugun ikna edersin.

bu arada seceneklere ara verip, annemizi arayalim ki eve gitmeme durumumuza verecegi tepkiyi olcelim:) caliyooor, caliyoor, annem evdeymiiis, ama galiba yabancilar varmis. hmm cay saati yoksa gitmem. ama bu telefon konusmasi durumu hic mi hic netlestirmedi. birazdan tekrar arayacagim. sansimi nergis'te denedim, isi varmis, gelemezmis. peki ya simdi onur'u mu arasam. aaa unutmadan 5 numarali secenek de su:

5) suleyman'i ara, starbucks'ta kahve icin, yemek saatine evine don.

du bi onur'u ariyim. konustum, arkadaslariyla buluscakmis kitirda, davet ettirdim kendimi. ama onlarin geyiklerini bozmasam mi? hele bi de sulo'yu ariyim tam olsun. bakalim o napiyo? aradim, aay o da bi bayik cikti, napcagi da belirsiz. oof bana bugun kimseden hayir yok. annemi tekrar ariyorum. ayy kafam karisti, saat de 6 oldu. simdi de hakan aradi, beni odtu'den alir misin diye ve ben de bilincsiz bir sekilde olur dedim. e peki ya bilkentte buluscaksam. oof cikiyorum. sanirim yolda karar vericem:) ama once gidip hakani alayim...
hoscakaliin...

Perşembe, Nisan 13, 2006

siircik

"Sen benim gecmis zaman icinde yan gelip yattigima bakma,
Ben gelecegin karagozlu zalimlerindenim,
Bir tek kosen bile ayrilmamisken bana,
Varolan ve olacak butun koselerinin sahibi benim"

bunu bi dergide okuyali en az 10 yil gecti, ama aklimdan hic silinmedi. bilmem bi tek beni mi bu kadar etkiledi...

Çarşamba, Nisan 05, 2006

ask mesk

"Beraber olabilecegin biriyle degil,
Onsuz olamayacagin biriyle birlikte ol.
O geldiginde bosluklari dolduran degil,
Gittiginde yeri dolmayan olsun."

okudugumda bunu, tam olarak dile dokuldugunu dusundum hissettiklerimin. iste tam da bu sebepten hic bi iliskim tamama ermiyordu. simdi ise fark ediyorum, ben zaten gittiginde yeri dolmayacak biri olamasina izin vermiyorum hayatimda. hep engelliyorum kendimi ya da kimse cikmadi onsuz yapamayacagim... bu durumda mutlulugu nerde, kiminle, ne zaman yakalayacagim?