Çarşamba, Aralık 27, 2006

yeni yıl süsü: bölümüme özel yeni yıl süsleri yaptım. Ana malzemesi CD, boyle onun parlak yuzeyini fon yaptım, ustune çizip, boyayip kestigim noel baba, cam agaci, can, kardan adam gibi figurlerden birini yapistirdim, arkasina parlak kirmizi kagitlar koydum, cd'lerin ustune de cesitli minik figurler cizdim. cok gusel olduuu:) bi resmini cekim de koyim di mi...

Perşembe, Aralık 21, 2006

Minik şeyleri seviyorum ben, insanların benim için yaptığı minik şeyler her şeyden anlamlı gelen… Bana bi kahve için ayrılan vakti, benim için harcanan emeği, benim uğruma gelinen yolu, ufak sevgi gösterilerini, bana özel yazılmış iki satır notu, sesimi duymak için gelen telefonu, düşünüldüğümü bilmeyi, bunlar beni sevindiren, daha ötesi değil… Pahalı hediyeler değil ki değerli olan, ne olacak 5 dakikanı ayır, bastır bi kaç yüz milyonu, kap gel şöyle en markalısından, en havalısından bi şeyi. Bu mudur yani? Mesela şimdiye kadar aldığım en güzel hediyelerden biri hamurlardı Hakan’ın verdiği, muhteşem bi fikir, beni ne kadar tanıdığının bi göstergesi, kafa patlattığı belli... Sonra Nergis’in benim için durduk yerde yaptığı kolyeydi, Caner’in koleksiyonuma eklensin diye getirdiği bardakaltlığıydı mutluluk veren. Özlem’in hakkımda söyledikleri… Süleyman’ın beni neşelendirmek için, programını ertelemesi, Demir’in arabam olmadığını düşünüp beni okuldan almayı teklif etmesi, Pelin’in yazdığı notlar, geldiği yollar, beni yalnız bırakmadığı yıllar… Mazhar’ın benim için yanında getirdiği mandalina, ısmarladığı dondurma… Turgay’ın alışverişteyken rastlayıp aldığı inek kumbara, Kadem’in benim için demlediği çay, yaptığı pasta, ikizler ve Aslı’nın doğum günüm için yaptıkları sürpriz video çekimi, Mutlu’nun kaybettiğim dizliklerimi yenilemesi, Nilay’ın beni okula getirmek için erken kalkması, Taylan’ın onca yolu benim için gelmesi, Volkan’ın bana kendi elleriyle bir anahtarlık yapması, Özlem’in beni Pucca’ya benzetip ona dair bir hediye vermesi, Gözde’nin üşenmeyip benimle köpek gezdirmesi, Kuthan’ın beni o çocukla yalnız bırakabilmek için tuvalette oyalanması, babamın saati öğrenmem için kesip yaptığı karton saat, Tuğba’nın uzerinde voleybol oynayan bi kedi resmi olduğu için bana getirdiği tişört, arabamın camına iliştirilmiş o gül…
21 Aralik bugun ve sonunda sonbahar geldi... tamam her daim tatli bir ilkbahar havasi yasamak kotu muydu, hayir, ama su kitligi basladi canim, bize su lazim, topraga su lazim, ekinlere, meyvelere, sebzelere... hem sonbahari, kisi yasamasak ilkbahar, yaz bu kadar guzel gelmezki:) 4 mevsim yasanan bi ulkede oldugum icin mutluyum, ayrica biz "ulkemiz 4 mevsimin de yasandigi ender ulkelerden biridir" diye diye buyutulmedik mi, bunu okumadik mi ilkokul kitaplarimizda, ha soyle ya, yag yag yagmur...

Salı, Aralık 19, 2006

nasi tatli bi uyku bastirdi anlatamam. yatak odasindakiler haricindeki uyumalarin ayri tadi oldugunu savunanlardanim ben. (bunu benden baska savunan var mi bilmiyorum ama olsun:)) boyle, insanlar etrafimda konusurken o mutfaktaki sandalyeleri yan yana dizip, sıkıs tepis yatmak inanilmaz zevkli, sonra koltukta tv'nin karsisinda uyuklamak, veya millet sohbet ederken hafif hafif kaykilip basina bi yer bulur bulmaz gözleri kapatmak. ah aah ustune bi battaniye veya bi hirka da olur. kolunu da yastik yaparsin... ayrica kitaplarin uzerinde, kalem elinde, masada kestirmenin keyfi de baskadir. iste tam bu moddayim, sızmak istiyorum sandalyede, basimi masaya dayamak, usutume meryem'in şalını almak, hem polar bişi, nasi da sicak tutar kimbilir...

Pazartesi, Aralık 18, 2006

kablosuz fare & klavye:
is yerimde kablosuz fare ve klavye kullaniyorum. kullanmaya basladigim gunden beri tek dusuncem, ne muhtesem bisey oldugu. ayagina bacagina kablo dolanmaz. fare belli bi noktada kablosu yetmedigi icin tikanmaz. al klavyeyi kucagina, yaslan arkana, yaz babam yaz... ee peki simdi niye bunlari soyluyorum. cunku biraz evvel bilgisayarim kitlendi, daha dogrusu ben oyle sandim, birdenbire imlec hareket etmemeye basladi, hakkaten de dunya kadar program acikti, hah dedim catladi bilgisayar, yeniden baslattim, ama nafile. geri acildi ama farede tık yok. bittik dedim, isin icinden nasi cikarim... o sirada cok sevgili kurtaricim, oda arkadasim, teknik servisim, karın doyuranim, kahve getirenim, moral duzeltenim, kisaca herseyim:) "pilleri bitmis olabilir farenin" dedi. klavyedekileri cikarip denedim (ki farenin altindaki pilleri cikartmak icin pillerin yarisi kadar bir deligi kullanmak zorundasiniz ve bunun nedeninin insanlara eziyet etmekten ya da fareyi parcalamamak uzere sabirlarini olcmekten baska mantikli bi aciklamasi olamaz gibi gorunuyor.) neyse bi baktim fare calisiyor, ortada kitlenen bi bilgisayar degil, pili bitmis bi fare varmis anlayacaginiz! ee tutunki gece ya da bir sey yetistirmeye calisirken bitti pil çötönk diye. veyahut allah muhafaza bi yakisikli delikanliyla chatlesirken, tam randevuyu baglayacakken:) simdi oldugu gibi salina salina bufeye gidip, hazir gitmisken kendimi sakinlestirmek icin bi kac cesit biskuvi ve icecek alamam ya her zaman... ohoo... bunun "pil yakinda bitecek" uyarisi verenleri varmis, hani hani benimki niye vermiyo?!*

Çarşamba, Aralık 13, 2006

Voleybol:
voleybol oynamaya basladim universitede, takim ogrencilerden olusuyor, calistiran da ogrenci, antremandan bir kesit sunuyorum:
-sen suraya gec, sen öne kay, sen soyle gel!
ve bana dönerek
-hocam siz böyle buyrun
:) :) :)
2 haftadir gidiyorum, isinmaya basladim millete, sevimli tipler var, kiz erkek karisik antreman yapiliyor, erkeklerin servis ya da smaclarini karsilamak zorunda olmadigin, özellikle arkan dönükken, 180 km/hr hizla gelen bir topa kafa atmadigin(!) sürece karma antreman iyi bişi. eglenceli tipler var, 1-2 kisi disinda herkes kendi halinde, zararsiz, duzenli devam etmeyi dusunuyorum, bakalim...
kalp, acı
dünya, hüzün
göz, yaş dolu...

ne anlamlı sarki sözüymüş bu, simdi fark ettim Emel Sayın söylerken...

Pazartesi, Aralık 11, 2006

ne kadar da anlamsızlaşıyor herşey bir anda, o gelen telefonla, damlalar birikmiş buğulu gözlerinle bir acil servis koridorunda buluyorsun kendini. koşturmaya başlıyorsun... hissetmiyorsun karninin acıktıgını, fark etmiyorsun ateşinin çıktığını, bir boşluk hissi sadece, o olmazsa ne yapacagin takiliyor arada aklina, gozlerini bir daha acmazsa, bir daha konusamaz, seni tanimaz ya da ayaga kalkamazsa. ne aptal islerle ugrastiginin farkina variyosun muhtemelen, ne kucuk ayrintilarda dolandiginin. kim kime ne demis, o pembe kazak ne de güzelmis, cumartesi hangi filme gidilseymis... onunla ettigin son kavga geliyor aklina, niye uzdum diyerek kendini yiyorsun, acsa gozlerini, bir duymaya baslasa seni neler diyeceksin kimbilir, ne cok sevdigini soyleyeceksin, o gun ki sozler icin ozur dileceyeksin belki. "gel oturup birer kahve icelim" dedigi geliyor aklina, oturmamistin, hani acelen vardı ya. dalga gecmisti senle, "senin hep acelen var ne de olsa, gel otur karsima" yine de reddetmistin sen, kapatip kapiyi gitmistin, onun son kahve teklifi olabilecegini hic düşünemeden. ölmemeli kimse vakti gelmeden, onu buyutenler bu dunyadan göcmeden, buyumeden, evlenmeden, ogullarini damat, kizlarini gelin yapmadan, kizi icin acilmis guvenli kollar, oglu icin sefkatli bir gogus bulunmadan, onlari teselli edecek birer aileleri olmadan, torunlarini gormeden, dede olmadan, ihtiyar sifati yakistirilmadan, aralarindan ayrilacagin fikrini herkes kabul etmeden, biraz olsun o fikre alisma sansi vermeden, bir hoscakal diyemeden, son sevgi sözcükleri kulagina fisildanmadan.

Cuma, Aralık 08, 2006

İyi Olan Kazansın:
Dun gozetmenligim vardi yine, Matrix'teki siyah parlak pardosuyu cekmis Trinity edasindaydim:D Gozluklerimi taktim (yoksa degil kopya mopya gormek, bebelerin yuzlerini zor gorurum) diger gozetmen arkadasim Turgay'la beraber o koca amfiye daldim, ben Armageddon filmindeki uzaya firlatilip dunyayi kurtaracak astronatlarindan biriyim, Turgay'da olsa olsa Red Kit'in Rintintin'i edasinda. Bebeler bi hayalkırıklıgı yasadi biz girince, gecen sinavlarina da Turgay'la beraber girmistik, artik bilmiyorum benden mi Turgay'dan mi cekindiler:) Biraz sonra hoca geldi, kagitlar dagitildi. ve ben soyle dedim; "iyi olan kazansin". ne de olsa kopya cekmek sanattir. tabii kopya yakalamak da:) ben kulvar degistirdim yeni, yakalama alanindayim artik ve ne yalan soyliyim bu kulvardaki isimi de sevdim. ustelik en iyi gozetmen, en iyi kopyacidan olur diye bi iddaam da var. o kadar rahatki gormek, elini suraya koydu, gozunu soyle cevirdi, basini bu yana egdi, hepsinin anlami kayitli bende. ayrica eger ogrencileri taniyorsam, hatta bi kere sinavlarina girdiysem, is iyice kolaylasiyor. grup grup biliyorsun kopya ekiplerini, ona gore hareket ediyorsun. neyse iste boyle:)

Perşembe, Aralık 07, 2006

Ali Abi:
ve bir kaç ay önceye ait bir konuşmasından kesit.
-ya hocam senin adın neydi, bi turlu ezberliyemiyom, sel'li mel'li bişidi ama.
ya var ya ben karımın adını bile aylarca ezberliyemedim. en sonunda ayıp oluyo diye tül'lü bisiydi diye, perdeye bakip hatirlamaya calistim. oyle ezberledim tülay'i.
Ali Abi:
Bugun bana yaptigi uyari:)
-siz bardakları hep burda unutuyonuz hocam, toplayıp atacam hepsini camdan aşaa, ha!
not: "bura"yla kastı da mutfak:D

Çarşamba, Aralık 06, 2006

Ali Abi:
Sevgili arkadasim Demir'in bir "ali abi" fanı haline gelmesi ve istegi uzerine bir ali abi klasigine yer vermek istiyorum. bi oglen tatilinde bi arkadasimla bolume geldik, odada oturup kahve icicez ama ne mumkun, ali abi yerleri viledalamis, ayak izi cikma durumundan oturu bize engel olma cabasinda. gelin diyologa girelim. henuz bolum kapisindan giriyoruz...
aa- nereye, iceri mi gireceyniz?
s- evet ali abi
aa- hıı, yerleri yeni sildim, odaniz ıslak.
s- peki, biz yavas yavas gideriz, icecek bisiler alana kadar kurur.
aa- cık, olmaz, surda giriste oturun.
s- odadan bardak almam lazim.
aa- var mutfakta bardak, onlan icin.
s- ama zaten kahve odada. onu almam lazim.
aa- cık, cay icin.
s- kahve iccez ali abi.
aa- o zmn ortadaki kahverengi taslara basarak yuruyun.

ve biz iki arkadas seke seke kahverengi taslardan yuruyerek gittik odaya, ali abi gözetiminde:D

Cuma, Aralık 01, 2006

Program yukleme:
Meryem isyan etti, "bosluk" yazisinda kitlenip kalmış olmama. O yuzden acilen bir yazi eklemem lazim. Bu sebeple söz ettiğim yazi dizisinden birini ele alana kadar hemen anılara bakiyorum. Ve dunden bahsetmeye karar veriyorum. Dun dogru duzgun masamda oturamadim, neler mi yaptim. sabahtan aksama kadar bilgisayar laboratuvarindaydim. bebe belik önüne geleni yuklemesin diye bilgisayarlarda bi program yuklu. aslinda cok faydali bi program ancak, program yuklemek gerektiginde bi eziyete donustugu kesin. benim de 40 tane bilgisayara bi program yuklemem gerekiyodu iste dun. bu arada yukleme proseduru su sekilde:
1) bilgisayari ac,
2) belli basli tuslara bas,
3) acilan kutuya sifreyi gir,
4) bilgisayari yeniden baslat,
5) programi yukle
6) bilgisyari kapat.

bu islemleri 40 bilgisayara uygulamak haliyle 2 saatimi aldi. ogleden sonra da dersim vardi, cocuklarin basindaydim, aksama kadar. anlayacaginiz yoruldum. ama guzel bir aksam aldi yogunlugumu ;)