Cumartesi, Ekim 20, 2007


Nevizade’de bir akşamdır bazen özlem… Kirli, dolambaçlı merdivenlerden çıkıp, ışıklı, dar sokağa bakan cam kenarına oturmaktır. Ne tişörtle gezilen, ne mont giyilen bir havada, babaannenin elinden çıkma bir yün hırkada saklıdır. Üşüyen elleri ceplere sokmaktır. Bir fotoğraf makinesidir, durmadan uzatabildiğin kadar uzatarak kolları, gülümseyen yüzleri karesine sığdırmaya çalıştığın... En çok gürültüyü darbukanın çıkardığı fasıl ekibine eşlik etmektir bağıra çağıra, kah gülüp kah ağlayarak, çiçek pasajına beraber geldiklerini bir bir anımsayarak... Hisar’da sucuklu yumurtadır bir sabah, çiseleyen yağmurda bir yürüyüş, Bebek’ten başlayan… Ortaköy’de bir elinde zarlar sallanırken, nargileni tüttürmektir. Martılarla dalgalanıp, dalgaların uçtuğu bir sonbahar günü, boğazı geçmektir. Herkes içerdeyken, bereni takıp dışarıda oturduğun ıslak banklarıdır vapurun ve minik çay bardağıdır eldeki. Balık – ekmektir, midye tavadır mutluluk kaynağı, midye tavayı ilk yediğin yeri yeniden bulabilmektir.

Bir şehirdir bazen özlenen, kişiden, kimseden bağımsız, yalnızca şehirdir. Deniz kokusudur, duruşudur denizin, kalabalığı, coşkusu, vurdumduymazlığıdır o şehrin ve belki de o kalabalıkta yalnızlığını apaçık hissettirmesidir özlediğin…

Hiç yorum yok: