Pazartesi, Şubat 01, 2010


Geçen haftanın başını hastalanmamak için direnerek, Perşembe'sinden itibarenini ise yatak döşek geçirdim. Evde geçirdiğim 4 günde bir şeyler çalışma isteğiyle (mecburiyet, baskı, vs. kelimeleri daha uygun olabilir) yanıp tutuşmuş olsam da, kafam yastığa yapışma eğilimindeydi, o yüzden ya yatakta ya da tv karşısındaki  koltukta zamanımı geçirdim. Geçen günlerin ardından haliyle çoğu göze hitap eden yazılar biriktirdim aklımda:

Dizi: Fringe
Kocacımla dizi keyfinin üstüne yok. Flash Forward'ın tadı damağımızda kalınca kendimize yeni bir evlat edindik ve başladık aralıksız izlemeye. Enteresan bir dizi, anlaşılamayan olayları çözme amacıyla sınır bilimle (yok ışınlanma, efenime söyliyim genleri karıştırma, paralel evrenler vs.) uğraşan bir FBI birimi var, bir ajan, kafayı sıyırmış bir prof. ve onun çok şey bilen oğlu başrolde. Önce fazla sarmamıştı ama sonra sevdik ve tükenene kadar izledik. İlla ki açıklar oluyor, ya bu ajan kızımız niye FBI'da kimse yokmuş gibi her yere kendi kendine dalıyor falan gibi, adamı delirtebiliyor. ama bilim kurgu sevenler sevecektir zannımca.

Film: Gökteki Kale
Miyazaki'nin Spirited Away (Ruhların Kaçışı) isimli filmini izlemiştim zamanın birinde, bu nasıl bir hayal gücüdür dedirtip, hayran olmamı sağlamıştı. Hasta çorbası tasta modumda yatarken koltukta, TRT Çocuk'ta (akşam izleyebildiğim tek kanal olan CNBC-e, gündüz yok oluyor, bana da bir tek nickelodeon'la trt çocuk kalıyor) bir çizgi filmin başladığını gördüm, yarı baygın halde başladım izlemeye, ardından bir sardı ve tabii belli bir noktada bunun 20 dakikalık bir çizgi dizi olmadığını, koca bir anime film olduğunu, üstelik de benim Miyazaki'ye ait olduğunu çaktım. Tavsiye ederim. Kendime de diğer filmlerini tavsiye ederim, mutlaka en kısa zamanda izlemeliyim.

Film: Shoot Em up
Clive Owen ile Monica Bellucci oynuyor diyorum. Vurdulu kırdılı bir izlenim veriyor, tamam aşırı bir beklentiye girmezsiniz ama izlememezlik de etmezsiniz sanki. Biz de kandık. Çok anlamsız, Cüneyt Arkın'ın iki düzine adamı haşat ettiği ir filmi izlesek, daha iyiydi. İzlemeyiniz efendim.


Kitap: İnci Gibi Dişler
Of 550 sayfaymış kitap, bitmedi gitti. Kötü diyemem, hatta güzel bile diyebilirim. Dur dur doğru kelimeyi biliyorum, uzun! Gereksiz uzun, Çok daha kalın kitaplar okudum, 5 ciltlik kaç kitap bitirdim, ama bu uzun. gereksiz detaylar var. Sanki sayfa üzerinden alıyormuş yazar parayı :) Bizim alamancı gençlerin hikayesinin İngiltere'deki Jamaika'lı, Pakistan'lı versiyonu. Henüz 350. sayfadayım, bitince son kanaatimi yazarım.

Film: Yes Man
Jim Carrey adamım. Romantik komedinin güzel bir örneği, seviyorum böyle filmleri...

Hiç yorum yok: