Salı, Haziran 20, 2006

kiraz bahçesinde...

dün uzaklastim sehrin gurultusunden. dallarindan kiraz toplayabilecegim agaclarin oldugu bahcelere gittim. güllerle bezeli kapıdan geçtim. köpekle oynadim bahcedeki. o bebekligini bildigim, patileri corap giymis gibi beyaz, aslen tarçın rengi koca köpekle. cikarttim sandaletlerimi, koydum kenara, yalın ayak koştum, nefes nefese kalana kadar. kardesim atladi sırtıma, biraz da öyle koştum. derken güreşe tutuştum kardeş ve köpekle. sonra babamla, tutunamadım yine onun karşısında, amcamın verdiği tüm ipuçlarına rağmen, devrildim yere. sonra duvarlara, demirlere tırmandim, kiraz topladim. ardından pazar gazetelerini kesfettim, toplayip hepsini kolumun altina, yayildim şezlonga. babama da verdim biraz, kıyamadım yine ona. bir elim kiraz tabaginda, diğeri gazeteyi tutmakta, kayısı agacının gölgesinde geçti zaman uyuklamakla... anneler çalışıyordu her zamanki gibi, mutfaktan bahçeye, bahçeden mutfağa... ne zor anne olmak, hep çocuk kalmalı ya da baba olmalıyım veya çok çalışıp eve bi anne kiralamalıyım...

...derken mangal yandı, gelsin etler, gitsin tavuklar, ekmek arasına sucuklar. "fasulyeyi uzatır mısın? tuz nerde?" sofrada rakı, fonda Zeki Müren plağı. ve benim keyfim yerinde. çocuk kalmalısın diyor bir yanım. sofra kurulurken köpekle oynamalı, ağaç tepelerinde kiraz toplamalısın. annen seslenmeli, "hadi in aşağı, yemeğe gel" diye. büyükler saatlerce oyalanırken sofrada, anlam veremeyip onlara, iki lokma atıp ağzına kalkmalısın oyuna. oysa rakı-mangal-zeki müren-sohbet halinden memnunum. yaşlanmış olmalıyım. bi masada saatlerimi oturarak geçirebildiğime, duydukça "hiçbir şeyde gözüm yok, sen yanımda ol yeter" diyen hafif cızırtılı çıkan o sesi duygulandigima, ailemle aynı sofrada oturabilecegim zamanın gittikce daraldıgını dusunup ağlamaklı olduguma gore...


Hiç yorum yok: