dün uzaklastim sehrin gurultusunden. dallarindan kiraz toplayabilecegim
agaclarin oldugu bahcelere gittim. güllerle bezeli kapıdan geçtim.
köpekle oynadim bahcedeki. o bebekligini bildigim, patileri corap giymis
gibi beyaz, aslen tarçın rengi koca köpekle. cikarttim sandaletlerimi,
koydum kenara, yalın ayak koştum, nefes nefese kalana kadar. kardesim
atladi sırtıma, biraz da öyle koştum. derken güreşe tutuştum kardeş ve
köpekle. sonra babamla, tutunamadım yine onun karşısında, amcamın
verdiği tüm ipuçlarına rağmen, devrildim yere. sonra duvarlara,
demirlere tırmandim, kiraz topladim. ardından pazar gazetelerini
kesfettim, toplayip hepsini kolumun altina, yayildim şezlonga. babama da
verdim biraz, kıyamadım yine ona. bir elim kiraz tabaginda, diğeri
gazeteyi tutmakta, kayısı agacının gölgesinde geçti zaman uyuklamakla...
anneler çalışıyordu her zamanki gibi, mutfaktan bahçeye, bahçeden
mutfağa... ne zor anne olmak, hep çocuk kalmalı ya da baba olmalıyım
veya çok çalışıp eve bi anne kiralamalıyım...
...derken mangal yandı, gelsin etler, gitsin tavuklar, ekmek arasına
sucuklar. "fasulyeyi uzatır mısın? tuz nerde?" sofrada rakı, fonda Zeki
Müren plağı. ve benim keyfim yerinde. çocuk kalmalısın diyor bir yanım.
sofra kurulurken köpekle oynamalı, ağaç tepelerinde kiraz toplamalısın.
annen seslenmeli, "hadi in aşağı, yemeğe gel" diye. büyükler saatlerce
oyalanırken sofrada, anlam veremeyip onlara, iki lokma atıp ağzına
kalkmalısın oyuna. oysa rakı-mangal-zeki müren-sohbet halinden memnunum.
yaşlanmış olmalıyım. bi masada saatlerimi oturarak geçirebildiğime,
duydukça "hiçbir şeyde gözüm yok, sen yanımda ol yeter" diyen hafif
cızırtılı çıkan o sesi duygulandigima, ailemle aynı sofrada
oturabilecegim zamanın gittikce daraldıgını dusunup ağlamaklı olduguma
gore...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder