birkaç insan taniyorum ve birçok yazi okuyorum insanlarin hayatlarindan
memnuniyetsizlikleriyle ilgili, sonra kendiminkini sorgulamaya
basliyorum, neden bende yok boyle bir his diye... gercekten cok mu guzel
yasiyorum hayati, yoksa durumumun vahametini anlamayacak kadar salak
mıyım? gerci şu fazla anlam yuklemek icin ugrasip durulan hayatin ana
amacinin, mutlulugu yakalamak oldugunu dusundugume ve mutlu olduguma
gore, memnuniyetimin salakligimdan mi ustunlugumden mi kaynaklaniyor
olmasi onemsiz kaliyor. tut ki bunu gectik. gercekten memnun muyum yoksa
kendimi mi kandiriyorum diye irdelemeye basladik. neler sormaliyim
kendime, gercekleri kesfedebilmek icin?
yeniden dogsam yine BEN mi olurdum, boyle mi yasardim, hangi kararlarimi
degistirirdim, nelerden vazgecerdim, neleri yapmazdim, akillar pazara
ciksa yine kendi aklimi mi alirdim, kimler olurdu sevgililerim, olur
muydu yeni cevremde istemediklerim, ayni okullara mi giderdim, ayni
mekanlara mi, ayni evlere mi? aynı sokaklarda mı gezerdim, aynı
kişilerin telefonlarını mı beklerdim, aynı seyleri mi giyerdim, ayni
seylerimi satın alırdım...
dusunuyorum, evet yine ben olurdum, kesinlikle BEN! yine kendi aklimi
alirdim pazardan. yine ailemi cok severdim, yine hayvanlara, dogaya,
kendime boyle davranirdim. ayni okullara giderdim. fen lisesi derdim
yine ve yine matematik ve yine master bu bolumde. sonra bu sirket, sonra
oburu... ayni kulüp. ayni insanlari tanimak isterdim. beni uzenler,
ugruna yillarca acı icinde kıvrandiklarim, yastiklara gömülüp
agladiklarim, sayesinde odama kapanip, insandan kactiklarim, uykusuz
kaldiklarim dahil... zaten onlar olmasa tanidiklarim, ayni olmasa
yasadiklarim ayni BEN olamam ki... ve ben BEN'den memnunum. tamam belki
bi kac farkli kararirim da olurdu. mesela sirf beni cagiran hocaya kıl
oluyorum diye, vazgecmezdim basket takimina girmekten. ya da gel seni
voleybol takimina alalim diyen o yakisikli voleybolcudan utanmaz,
giderdim pesinden. biraz daha yumusak olmasini isterdim dilimin, cok
degil, azıcık, beni benlikten çıkarmayacak kadar. daha cok sey bilmek
isterdim bi de. daha cok cografya, daha cok tarih mesela... pek de bisey
yok bunlarin disinda.
bunlara bakarsak salaklıktan ziyade pollyannacılık olabilir söz konusu
olan, yani tartışılması gereken: SAPTIGIM HER YOLUN GUZELLİKLERİNİ Mİ
GORUYORUM, YOKSA HEP DOGRU YOLLARA MI SAPIYORUM?
ve bundan sonra da soyle bi soru geliyor: SAPTIGIM HER YOL, ASLINDA
SAPMAM GEREKEN BİR YOL MUDUR? bi an mutsuzluk duysam bile girmeliyim
belki de o yola, gormeliyim o yolun kenarındaki cicekleri, tanımalıyım o
evdekileri, öğrenmeliyim o şehrin güneşini. yoksa esas yola geldigimde
bilemem belki de yapmam gerekeni. aşı gibi kimbilir bazı yollar,
hastalıga karşı bağışıklık kazanman için vücuduna verilen o
zayıflatılmış mikroplar. küçüktüm, aşının aslında ilaç değil, mikrop
olduğunu öğrendiğimde, çok şaşırmıştım hem de çok ve anlam verememiştim
uzun süre, şimdi ne kadar da anlamlı geliyor. evet kimbilir aşıdır bazı
yollar bizim için... hepsi degil elbet, yoksa kaderin ellerine
bırakırdım kendimi. tamam kabul ediyorum, rüzgara açtığım oluyor
yelkenlerimi ama tutuyorum da bi yandan dümeni... bu arada inanıyorum da
omzumda meleklerim olduguna, bi sekilde bi seylerin benim mutlulugum
icin cabaladigina...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder