O gün bugün işte! Ev hasretinin ciğerimi cayır cayır yaktığı
gün bugün. İlk haftadan sonra toparlamıştım kendimi, şurada geçireceğim kısıtlı
zamanın keyfini çıkartmaya odaklanmıştım. Aradaki binlerce kilometreyi, şimdi
atlasalar gelmelerinin alacağı onlarca saati bilmezlikten gelmiştim bir nevi. Ara
ara yoklayan hafif sızıyı olağan karşılamış, yoluma bakmıştım.
Sonra, dün gece yatınca soğuk yatağa, yalnız başıma, çok
acıdı içim. Bırak uyanık geçirdiğim saatleri, o kollarımın arasında olmadan
uykuya bile keyifle dalınmadığını, gece doğru dürüst uyunmadığını fark ettim. Kesik
bir uykuyla sabahı ettim, sonra uyandım; bu sabaha uyandım, kabusların
etkisiyle mutsuz, bir o kadar kızgın uyandım. Ve işte o an, annemin kahvaltı
sofrasında olmalıydım. Onun yaptığı çayı yudumlamalı, sevdiğim peyniri bilip de
getirdiği masanın kenarında oturmalıydım. Beni sakinleştirmesine izin vermeli,
kendimi kollarına bırakmalıydım. Aklımı kurcalayan konuyu babama sormalı,
yeryüzünde alınabilecek en doğru cevabı tek celsede o sofrada duymalıydım.
Kardeşimi kızdırmalıydım sofradan domates çalarak ve köpeğimizle oynamalıydım.
Kahvaltıdan sonra kocacığım ‘kahveni iç de kalkalım’ demeli, dostlarımın yanına
gezmeye çıkmalıydım. İlk dostumu, en hakiki dostumu, kardeşimi de kandırmalı, evden
çıkarken onu da yanıma almalıydım.
Kalbim en ağır metale dönüştü sanki bugün,
Ben taşıyamaz oldum.
Kan dolaşmaz, nefes alınmaz oldu,
Ben buralara dayanamaz oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder