dün aksam odami topladim, kendimle gurur duyuyorum. odamı topladim
derken, gorunurde odamda bi daginiklik yoktu da, detaya girdim biraz.
kapimin arkasindaki kiyafet yiginiyle ilgilendim, ayrica askilardaki tum
pantalonlarimi deneyip, terzi/ kardes/ arkadas/ verilecekler... diye
grupladim. haa bi de bu isi gecenin bi yarisi 00:30-02:30 saatleri
arasinda yaptim. annemin gozleri yasardi... neyse kapatiyorum bu konuyu,
sadece bu gururlu animi sizlerle paylasmak istedim, biliyorum
takipcileri var blogumun, onlar hatirlarlar icime dert olmustu o
daginiklik, is plani isimli bi yazimda bahsetmistim hatta.
gelelim bugune, sekreteriyim bgn bolumun, inci abla izinde de her gun
birimiz bakicaz yerine. bgn sira bende. anliycaginiz, telefon bakiyorum
gerekirse milleti telefona cagiriyorum, bolumun icinde ordan oraya
gidiyorum, bu arada 6. kez bolum icindeki tasinmami gerceklestirdim,
eski is yerime laf atardim burda ordaki rekorumu coktan kirdim, baska
baskaaa bölüme su ısmarladım, bi bilgisayar varmis formatlancak, onu
bagladim filan, neyse iste oyle, oglene kadar oyle gecti vakit. oglen
bizimkilerle (ozlem, caner, nergis) bulusacaktim, ama biraz da bu
sekreterlik meselesi yuzunden bolume gec kalmak istemedigimden inmiyim
dedim bilkente, hakanin yemek teklifini de geri cevirdim, bu arada ben
de bikac red aldim. ornegin asistanlar teker teker dokuldu, yemege
gitmedi hic biri, deliler mi neler anlamadim, kim ogle yemegi yemek
istemez ki, ben 11de basliyorum yemek diye sayıklamaya. neyse naparsin,
dustum tek basima yola. yemek merkezlerini dolasa dolasa gittim,
begenmedikce bir sonrakini denedim. sonunda city centerda yemeye karar
verdim, aslinda oldukca hosuma gitti, uzun sure olmustu ust katta, o hep
takildigimiz balkonda yemeyeli. esiyodu da. ooh mis gibi, gonlume gore
de bi yemek yedim, boyle makarna + sebzeli, ustu kasarli, besamel soslu
tavuk. tek basima yedigim icin erkenden bitti yemegim. cunku normalde
kimse yetisemiyo hızıma... bi suru vakit vardi ogle tatilinin bitmesine.
harika! yalniz takilmayi oldukca seviyorum aslinda, yine bu hiz
meselesinden ve insanlarin kararsizliklarini beklemek ve dinlemekten
hoslanmadigimdan alisverise de tek basima cikmayi tercih ediyorum. gerci
alisveris sevmem, ama kalabalik yapilanini hic sevmem... neyse,
yemegimin erken bitecegini tahmin ettigimden, geri kalan vakit icin bi
plan yapmistim zaten. [plan program insaniyim ne de olsa:) ] kutuphaneye
gidecektim! ama dersle ilgili bisey icin degil, romanlara bakmak icin,
bi kirtasiyede vakit gecirmeyi seviyorum bi de kitapcilarda zaten.
gittim kutuphaneye, kitaplarin arasinda dolandim durdum, hic bisi
taramadim, taramak istemedim, sadece bi iki ipucu buldum ve onlarin
sayesinde aradigim kitaplara vardim. ona baktim buna baktim, toplam 3
tane kitap kestirdim gozume. sonunda da birinde karar kildim: Uçurumun
Kıyısında (Gerhard Roth) şunların yazdığı arka kapakla dikkatimi çekti,
oldu olcak onu da yazayım:
Uçurumun Kıyısında, 3 adamın karşılamalarına dair kırık bir anlatı,
rastlantı ve zorunluluk üzerine bir deneme, ya da erk ve adalete değinen
bir polisiye olarak okunabilir. Ama bu kitap, her şeyden once giderek
çıgrindan cikan bir dunyada hakikatin cekilmek zorunda bırakıldıgı son
sıgınaga, akıl hastanesinin korunakli ortamına "içerden" yöneltilen,
saygı dolu bir bakıştır. Ceza yasalarıyla tanımlanabilecek bir suç
bulunmadıgını dusunen bir sorgu yargıcı, adalete hic inanmadigi icin
hukuk ogrenimi goren bir katil ve "normal" iliskilerden korunmaya
calisan bir gonullu surgunun karsilasmalari rastlantisaldir ve bir
bulusma asla gerceklesmez.
fena degil di mi? ilginc geldi bana. su akil hastanesinin tarif edilis
sekli de suc ve cezanin yorumlanisi da, adalet-inanc meselesi de,
-normal iliskilerin- tırnak isaretinin icine alinmasi da, hosuma
gitti... okuyalim bakalim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder