Çarşamba, Ağustos 09, 2006

dun ve bgn

dün aksam odami topladim, kendimle gurur duyuyorum. odamı topladim derken, gorunurde odamda bi daginiklik yoktu da, detaya girdim biraz. kapimin arkasindaki kiyafet yiginiyle ilgilendim, ayrica askilardaki tum pantalonlarimi deneyip, terzi/ kardes/ arkadas/ verilecekler... diye grupladim. haa bi de bu isi gecenin bi yarisi 00:30-02:30 saatleri arasinda yaptim. annemin gozleri yasardi... neyse kapatiyorum bu konuyu, sadece bu gururlu animi sizlerle paylasmak istedim, biliyorum takipcileri var blogumun, onlar hatirlarlar icime dert olmustu o daginiklik, is plani isimli bi yazimda bahsetmistim hatta.

gelelim bugune, sekreteriyim bgn bolumun, inci abla izinde de her gun birimiz bakicaz yerine. bgn sira bende. anliycaginiz, telefon bakiyorum gerekirse milleti telefona cagiriyorum, bolumun icinde ordan oraya gidiyorum, bu arada 6. kez bolum icindeki tasinmami gerceklestirdim, eski is yerime laf atardim burda ordaki rekorumu coktan kirdim, baska baskaaa bölüme su ısmarladım, bi bilgisayar varmis formatlancak, onu bagladim filan, neyse iste oyle, oglene kadar oyle gecti vakit. oglen bizimkilerle (ozlem, caner, nergis) bulusacaktim, ama biraz da bu sekreterlik meselesi yuzunden bolume gec kalmak istemedigimden inmiyim dedim bilkente, hakanin yemek teklifini de geri cevirdim, bu arada ben de bikac red aldim. ornegin asistanlar teker teker dokuldu, yemege gitmedi hic biri, deliler mi neler anlamadim, kim ogle yemegi yemek istemez ki, ben 11de basliyorum yemek diye sayıklamaya. neyse naparsin, dustum tek basima yola. yemek merkezlerini dolasa dolasa gittim, begenmedikce bir sonrakini denedim. sonunda city centerda yemeye karar verdim, aslinda oldukca hosuma gitti, uzun sure olmustu ust katta, o hep takildigimiz balkonda yemeyeli. esiyodu da. ooh mis gibi, gonlume gore de bi yemek yedim, boyle makarna + sebzeli, ustu kasarli, besamel soslu tavuk. tek basima yedigim icin erkenden bitti yemegim. cunku normalde kimse yetisemiyo hızıma... bi suru vakit vardi ogle tatilinin bitmesine. harika! yalniz takilmayi oldukca seviyorum aslinda, yine bu hiz meselesinden ve insanlarin kararsizliklarini beklemek ve dinlemekten hoslanmadigimdan alisverise de tek basima cikmayi tercih ediyorum. gerci alisveris sevmem, ama kalabalik yapilanini hic sevmem... neyse, yemegimin erken bitecegini tahmin ettigimden, geri kalan vakit icin bi plan yapmistim zaten. [plan program insaniyim ne de olsa:) ] kutuphaneye gidecektim! ama dersle ilgili bisey icin degil, romanlara bakmak icin, bi kirtasiyede vakit gecirmeyi seviyorum bi de kitapcilarda zaten. gittim kutuphaneye, kitaplarin arasinda dolandim durdum, hic bisi taramadim, taramak istemedim, sadece bi iki ipucu buldum ve onlarin sayesinde aradigim kitaplara vardim. ona baktim buna baktim, toplam 3 tane kitap kestirdim gozume. sonunda da birinde karar kildim: Uçurumun Kıyısında (Gerhard Roth) şunların yazdığı arka kapakla dikkatimi çekti, oldu olcak onu da yazayım:

Uçurumun Kıyısında, 3 adamın karşılamalarına dair kırık bir anlatı, rastlantı ve zorunluluk üzerine bir deneme, ya da erk ve adalete değinen bir polisiye olarak okunabilir. Ama bu kitap, her şeyden once giderek çıgrindan cikan bir dunyada hakikatin cekilmek zorunda bırakıldıgı son sıgınaga, akıl hastanesinin korunakli ortamına "içerden" yöneltilen, saygı dolu bir bakıştır. Ceza yasalarıyla tanımlanabilecek bir suç bulunmadıgını dusunen bir sorgu yargıcı, adalete hic inanmadigi icin hukuk ogrenimi goren bir katil ve "normal" iliskilerden korunmaya calisan bir gonullu surgunun karsilasmalari rastlantisaldir ve bir bulusma asla gerceklesmez.
fena degil di mi? ilginc geldi bana. su akil hastanesinin tarif edilis sekli de suc ve cezanin yorumlanisi da, adalet-inanc meselesi de, -normal iliskilerin- tırnak isaretinin icine alinmasi da, hosuma gitti... okuyalim bakalim.

Hiç yorum yok: