Sabahın 7siydi, telefonunun alarmı çalmaya başladıgı an actı gozlerini.
Hiç mızmızlanmadan kalktı yataktan. Bir an başı döndü, gece ne kadar
içtiklerini düşündü. Başucundaki yarı dolu bira şişesine takıldı gözü,
birasını yarım bıraktıgına göre, içmiş olduğunu anladı epey. Çantasından
diş fırçasını bulmuş, tuvaletin yolunu tutmuşken, masanın üzerindeki
boş bira, şarap, votka şişelerine, puro paketlerine ve koltuklarda
sızmış iki arkadaşına gözü takıldı, gülümsedi. Genelde olduğu gibi hiç
de akşamdan kalma bir hali yoktu. Herkes uyurken hazırlandı işe gitmek
üzere, siyah takımını giydi, topuklu ayakkabılarını... Kurumuş
dudaklarına sürdü rujunu. Sonra eşyalarını toparladı, çıkmasına yakın
evin sahibi uyandı. İşte o gerçekten akşamdan kalmaydı, hep açık duran
kızıl kıvırcık saçlarını toplamıştı bu sefer, patlak gözlerle
kahvaltılık bir şeyler hazırladı arkadaşına. Onun atıştırmasını izledi.
Hep severdi onun yemek yemesini izlemeyi. Ve sonra kapıya kadar geçirdi.
Ardından geri döndü, koltuk yerine yatağına gitti bu sefer...
"Neden içtim bu kadar?" diye düşündü pikenin altına girerken,
midesindeki herşeyi geceden çıkarmış olmasına rağmen iyi değildi. İçmeyi
teklif eden kendisiydi aslında, çoğu insan gibi alkolün yaralı yüreğine
iyi geleceğini düşünmüştü. Oysa bir yere varamamıştı, kalbinin yanı
sıra midesi de ağrıyordu artık. Çok duygusal, çok kırılgandı, evli bir
erkekle bir şeyler yaşamak asla ona göre değildi. Selen uyarmıştı
aslında onu, ben yaptım ama sen yapma, sen kaldıramazsın böyle bir
ilişkiyi demişti. Arzu seviyordu aslına bakarsan Selen'in bu yönünü, ne
kadar da rahat biriydi o. İlişkileri başlar biter, kimler gelir kimler
geçer Selen'i pek etkilemezdi. Mutlu olmak gerek derdi hep, acımasız
dünyanın gerçekten gözyaşlarını döktüreceği zamanlar olacaktır, o zamana
kadar gülüp eğlenmene bak. Bunları düşünürken neden demin Selen'e reçel
de çıkarmadım diye düşündü, yeni reçel almıştı halbuki. Bu sırada
içerden Ece'nin sesini duydu...
Bir yandan öteki yana döndü Ece, eğri büğrü yattığı koltukta. Bir şeyler
mırıldandı, belliki rüya görüyordu. Onun ki kadar karışık aklı ve kalbi
olan biri için rüya yerine kabus demek daha doğru olabilirdi. Evlenmeli
miydi Altan'la? Evlilik sürecine gireli çok zaman geçmişti, hatta o
kadar çok ki, ondan soğuyup başka birini sevecek kadar... Bir bilseydi
Altan, Ece’nin o çocukla neler yaşadığını, kesin elinde kalırdı Ece.
Evlenmekten vaz mı geçerdi acaba? Ece bir yandan bir daha asla Altan
kadar kendine değer veren birini bulamayacağını düşünürken, diğer yandan
kalbinin Yavuz’da atmasını engelleyemiyordu. Selen, doğrudur demişti,
belki de kimse çıkmaz karşına seni onun kadar seven, ama sen onunla
mutlu değilsen yapacak bir şey yok, önemli olan senin kimi daha fazla
sevdiğin. Ablası gibi görüyordu Selen’i. Arzu ise Selen’den büyük
olmasına rağmen daha ziyade arkadaşı gibiydi. Tuhaf bir çekincesi vardı
Selen’den. Arzu’ya saygıdan çok sevgi, Selen’e ise sevgiden çok saygı
besliyordu galiba. Arzu'nun sesini duydu, rüya zannetti, bir kaç kez
tekrarlanınca kahvaltının hazır olduğunu anladı.
arkasi yarın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder