Daha telefonun melodisini duyar duymaz sıcak bir gülümseme yayıldı
Selen’in yüzüne. Değiştirmişti Aykut’un melodisini, telefon uzağındayken
bile tanımak için. Telefonu kapıp şirketin merdivenlerine koştu, dışarı
çıkmak üzere.
- Efendim hayatım?
- Selam bebek. Nasılsın?
- İyiyim. Senden naber?
- Benden de iyilik. Ama bugün Selen’imi görebilirsem daha da iyi olacağım. Akşam evde sinema keyfi ve yemek öneriyorum.
- Hmm. Ne güzel bir teklif. Ne yemek yapacaksın bakalım bu sefer bana?
- Makarna ve köfteye ne dersin?
- Harika derim...
- O zaman bekliyorum iş çıkışı. Öptüm seni...
- Anlaştık, öptüm ben de...
Telefonu kapattı Selen ve kapatır kapatmaz tekrar çalmaya başladı.
Arayan en yakın arkadaşı Pınar’dı. Neşeli bir sesle açtı telefonu, ama
Pınar’dan aynı neşeli sesi duyamadı. Allak bullak olmuştu Pınar, nefes
bile almadan hoşlandığı çocuğun şirketten bir kızla gizli gizli ilişki
yaşadığını tahmin ettiğini anlatıyordu. Baran’ın kendisinden
hoşlanmamasını bir kenara bırakmış, nasıl olurda onun gibi bir kızla
beraber olabileceğini soruyordu durmadan. Ondan hoşlanabiliyorsa zaten
kendisine uygun olmadığını söylüyordu, ama çoğu zaman olduğu gibi dilin
ucunda kalıyordu bu mantıklı düşünce, beyinden kalbe gelmiyordu. Kalp
inat ediyor, kimi severse sevsin, benim sevdiğim odur diyordu. Akşam ne
yapacağını sordu Pınar Selen’e.
- Bize gel Selen, evde oturalım akşam, hatta bizde kal. Bahar’ı da ararız. Nolur, canım çok sıkkın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder