Pazartesi, Temmuz 10, 2006

arkası yarın: "Hayatın İçinden" bölüm no:5

Uzun uzun çaldırdı Selen Arzu’nun ev telefonunu, açmadığına şaşırdı, o mızmızlığını bırakıp evden çıkmış olabilir miydi? Pek ihtimal vermedi buna, duşta olduğunu düşündü, haklıydı da. Arzu bu aralar evde boş boş oturuyor, canı hiç bir şey yapmak istemiyordu, buzdolabıyla televizyonun önündeki koltuk arasında mekik dokuyor, sanki iyi gelecekmiş gibi durmaksızın ağzına bir şeyler tıkıyordu. Ancak yakın arkadaşlarının telefonlarını cevaplıyor, bir tek onlarla görüşüyordu. Selen sık sık arıyordu onu. Çünkü hem neler hissettiğini çok iyi biliyor, hem Arzu’yu çok iyi tanıyordu, onun bu beladan sıyrılmasının epey zaman alacağını düşünerek, üzülüyordu arkadaşı için. Birini sevmek hiç bu kadar kötü olamazdı. Diğerlerinde her zaman bir umut olurdu çünkü... Giyinir süslenirdin, onu göreceğin, onunla aynı ortama gireceğin için sevinirdin, edeceğiniz bir kaç cümle, beraber gideceğiniz bir film heyecan verirdi, hoşlanmıyorsa bile belki bir gün hoşlanırdı o da senden, belki bir gün gelirdi sana. Oysa evli birini sevmek bambaşka bir şeydi. Hiç bir zaman gelmeyeceğinden emin olurdun. Sana bunu tüm yalınlığıyla söylerlerdi. Bilirdin her zaman karısından, çocuklarından sonra geleceğini, seni ancak fırsat bulursa arayabileceğini ve senin asla onu arayamayacağını. Günlerce, haftalarca her telefona, onun aradığını umarak koşardın. Belki birinde ondan olurdu telefon, çok da sıcak olmayan bir sesle halini hatrını sorardı. İyi olup olmadığına bakar, aslında bunu tamamen seni biraz sakinleştirmek, olası bir çılgınlığını engellemek için yapardı. Bir delilik yapıp onu aramandan, kalkıp yanına gitmenden, birilerine ilişkinizden bahsetmenden korkardı aslında... Ve sen uzunca bir süre seni özlediği için aradığını zannederdin. Esas sevdiği kadının sen olduğunu ama çocukları için o evliliği sürdürmesi gerektiğini düşünürdün. Onu, çocuklarını düşünen bir adam olduğu için daha çok sever, bu durumu hoş görürdün. Bir süre sonra aramalar azaldığında ya da kulağına karısıyla nerede görüldükleri, nasıl el ele gezdikleri, ne kadar mutlu göründükleri çalındığında, hafif de olsa kalkardı gözündeki perde. Bir kuşku düşerdi içine, neden o hayatına devam ederken senin süründüğünü sorgulamaya başlardın. Akıllı bir erkekse, anlardı sesinin tonundan aklından neler geçtiğini ve seni kaybetmemek için hemen hoşuna gidecek adımlar atardı. Bir çiçek gelirdi evine isimsiz. Bir otel odasına davet alırdın belki. Odada yerdiniz yemeğinizi, ne de olsa insan içine çıkamazsınız siz. Sevişirdiniz, ama uyumazdı koynunda, karısına, gerçek yatağına dönerdi. Yalnız uyanırdın. Bir gün evvel gözüne çok güzel görünen loş oda, güneşin içeri dolması ve sandalyede asılı ceketin yok olmasıyla, tokat gibi gelirdi insana. Ama yine de yüreğin durulmuş olurdu biraz. Akşam duyduğun güzel sözlerini döndüre döndüre tekrarlardın, herşeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlar gülümserdin kendi kendine. Ne de olsa kısıtlı bir zaman olurdu hep, beraber geçirebileceğiniz, ancak tekrar tekrar düşünerek yayardın sen onu tüm zamana. Başka türlü tutamazdın devamlı hayatında...

Hiç yorum yok: