Ozan söylendi kendine kendine, “Bari Selen’le buluşayım”. Hiç
duraksamadan çevirdi cebini ezberden ve bezgin bir ses tonuyla konuya
girdi direk.
- Akşam buluşalım mı?
Selen Ozan’ın selamsız sabahsız telefonlarına alışkın olduğu için hiç garipsemeden cevapladı.
- Mesaiye kalmam gerekebilir.
- Olsun yine de buluşalım.
- Hmm, anladım yine iyi değilsin sen. Tamam ararım çıkınca, nerede buluşuruz?
- Bana gel, sürünmeyelim sokaklarda.
- Anlaştık.
Ozan’ın yine kız arkadaşıyla başı dertte olmalıydı, ne aile, ne iş
bozmazdı onun asabını genelde. Varsa yoksa gönül meseleleri… Neredeyse
10 yıllık arkadaştılar Selen’le. Her şeylerini biliyorlardı
birbirlerinin. Beraber gülüp eğlenirlerdi ve en çok da peşinden yas
tutulan aşklar için ağlarken kullanırlardı omuzlarını birbirlerinin.
Gizli saklı yoktu aralarında. Çoğu zaman birbirlerini sertçe
eleştirirlerdi. Diğeri de çıkarmazdı sesini, aslında ikisi de
birbirinden beterdi. Ozan 1 hafta evvel yeni başladığı ilişkisini, kıza
nasıl da aşık olduğunu anlatırken, 2 gün önce “bu iş yürümez” demeye
başlamıştı. Kızmıştı bu sefer Selen iyice:
- Yeter artık ne istediğine bir karar ver. Artık birinde karar kıl. O
kız gitsin, bu kız gelsin. 2 hafta önce bu kızı nasıl elde edeceğine
dair taktik veriyordum sana. Başladınız çıkmaya, sevineceğine sen de
başladın söylenmeye.
- Yok yok “yalan dostum aşk diye bir şey yok!”
- Oof!
Ancak 10 gibi buluşabildiler. Selen Ozan’ın balkonundaki minderlere yayılmıştı. İçerden Ozan’ın sesini duydu.
- Bitti mi biran, getireyim mi yenisini?
- Getir bitti.
Ozan elinde 2 şişe bira çıktı balkona, Selen’e bir kazak uzattı.
- Üşümüşsündür belki.
- Aa süpersin… Hadi, gel otur da anlat bakalım, neler yapıyor senin kız?
- Yok yürümeyecek bu iş.
- Başlama yine. Nedenmiş? Naptı kız? Daha doğrusu sen naptın kıza?
- Hemen beni suçlamaktan vazgeç.
- Napim alışkanlık işte. dedi Selen gülümseyerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder