Arzu
aramıştı Selen’i, iş çıkışı çaya çağırmıştı. Gitti Selen, Arzu sanki
gün geçtikçe kötülüyordu. Selen ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin
direniyordu Arzu, acı çekmesine rağmen ondan vazgeçmek istemiyordu. Bu
akşamın konusunu da, çay davetinin nedenini de ilk 2 dakikada anlamıştı
Selen. Bizimki aramıştı bugün Arzu’yu, bir seminer için hafta sonu
İzmir’e gideceğini, karısının çocuklarla evde kalması gerektiğini,
isterse Arzu’nun gelebileceğini söylemişti. Arzu’nun yüreği hoplamıştı
tabi yerinden bu teklif karşısında, ama yine de tamam diyememişti
Selen’le konuşmadan. Selen’in kızacağını, “Arzu gitme, daha kötü
olursun, bu iş böyle yürümez, gel vazgeç bu sevdadan.” diyeceğini adı
gibi biliyordu. Ama nafile, yüreğe söz geçmiyordu. En azından Arzu’nun
sözü geçmiyordu yüreğine. Selen’e kalsa çoktan bitirmişti böyle bir
ilişkiyi.
Daha mantıklıydı Selen Arzu’ya göre, hatta sadece Arzu’ya değil tanıdığı
bütün kadınlara göre daha mantıklıydı. Taş kalpli ya da kalpsiz bile
denebilirdi. Basite indirgemişti Selen hayatı, hayattaki tek amacın
mutlu olmak olduğunu düşünüyor, ona göre hareket ediyordu. Üzmesine izin
vermek istemiyordu kendisini kimsenin.
Selen’inki doğru muydu ayrı mesele. Onun yaptığı da, üzülme ihtimalini
düşünerek riske girmemekti. Kimseye fazla değer vermemek, hepsinin gün
olup gideceğini düşünerek, en baştan itibaren duygularını bu duruma
uygun olarak geliştirmekti. Birini fazla sevmez, varlığına fazla
alışmazsan, yokluğuna da üzülmezsin çok fazla. Gerçi aklı karışıktı
Selen’in bu konuda çünkü Pınar hep şöyle derdi ona, “Henüz senin karşına
doğru kişi çıkmadı. Çıktığında böyle düşünmeyeceksin, tüm benliğinle
seveceksin onu zaten. Elinde olmayacak bazı şeyler…” Bir yandan inanmak
istiyordu bu düşünceye Selen, bir yandan da reddediyordu. Hem kaptırmak
istiyordu kendini bir sevdaya, hem iplerin hep kendinde olmasını
istiyordu. Hem sevmek istiyordu delice, hem üzülmek istemiyordu. Ne
yazık ki bunların ikisi yan yana hiç gelmiyordu. Aşk acı demekti aynı
zamanda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder